Yakın tarih neden en karanlık tarih oluyor Lozan neden tartışılamıyor
Lozan hakkında ne zaman mevzu açılsa hemen harekete geçen "konuşturtmayız", "dokundurtmayız", "sorgulatmayız" korosunun Türkiye'de hala kullandığı, muhafaza ettiği güçlü ve geniş bir etkinlik alanı olduğu çok açık. Bu etkinlik yüzyıldır gücünü tam da bu konuşturmamayı, sorgulatmamayı başarmaktan alıyor. Yakın tarihimizin düşünülemeyen, dokunulamayan, sorgulanamayan alanları o kadar fazla ki. Normalde bir tarihin en kolay yazılabilecek olanı en yakın olanıdır. Öyle olması gerekiyor çünkü şahidi,Lozan hakkında ne zaman mevzu açılsa hemen harekete geçen "konuşturtmayız", "dokundurtmayız", "sorgulatmayız" korosunun Türkiye'de hala kullandığı, muhafaza ettiği güçlü ve geniş bir etkinlik alanı olduğu çok açık. Bu etkinlik yüzyıldır gücünü tam da bu konuşturmamayı, sorgulatmamayı başarmaktan alıyor. Yakın tarihimizin düşünülemeyen, dokunulamayan, sorgulanamayan alanları o kadar fazla ki. Normalde bir tarihin en kolay yazılabilecek olanı en yakın olanıdır. Öyle olması gerekiyor çünkü şahidi, etkileneni, belgesi en fazla olandır. Biri tarihi çarpıtan bir anlatıyla karşımıza çıktığı taktirde hemen onun aksini ispatlayabilecek çok sayıda mevcut veriyle düzeltilebilir. Gelgelelim, herkesin birinci dereceden etkilenmiş olduğu bu tarihi, orta ve uzak tarihimizden çok daha fazla karanlıktır. Neden Çünkü bu dönemle ilgili anlatı üzerinde bir tekel oluşturulmuştur ve bu tekel anlatının dışında her türlü anlatının dillendirilmesi, tedavüle girmesi resmen ve fiilen engellenmiştir. Bu konuda mevcut resmi anlatıyı yanlışlayacak bir belgenin ortaya çıkması üzerinde yaptırımları çok güçlü kısıtlamalar uygulanmıştır. Hal böyle olunca bizim yakın tarihimiz aynı zamanda tarihimizin en karanlık kısmı olarak kalmıştır. Yakın tarihimizin ancak Nutuk'ta anlatıldığı gibi okunup anlaşılması uygun görülmüştür. Nutuk Milli Mücadele tarihi hakkında itibar edilecek tek anlatıyı oluşturur. Oradaki herhangi bir iddiaya karşı alternatif bir anlatı hainlikle, yalancılıkla, tarihi çarpıtmakla itham edilmekle kalmayacak her türlü takibata da maruz kalacaktır. Bizim mesela Dünya Savaşını neticelendirip koca Osmanlı ülkesini yıkan yenilgiyi yaşadığımız Filistin'de neler olup bitmiş olduğunu nasıl anlamamız gerektiğini Nutuk'taki anlatıdan başka bir yolla anlamamızın önü büsbütün kesilmiştir. Zaten Nutuk'ta orada neler yaşandığı bütün teferruatıyla anlatılmış başka bir rivayete, başka bir delile ihtiyaç yoktur. Orada yenilmemiz gerekiyordu, ordumuz perişandı, savaşamayacak durumdaydı ve çekilmekten başka bir çare yoktu. Haddi zatında o çekilme stratejik bir çekilmeydi, zaten sonradan 5-6 yıl sürecek bir planlamanın ilk stratejik adımıydı. Son derece öngörülü bir çekilmeydi. 70 bin askerimiz İngilizlere esir, 35 bini de şehit olmuştur, olsun, ama başka çare yoktu. Başka çare vardı diyenler fitne fücur peşindedirler, o kadar.Bu rivayeti herkes kabul etmek ve burada yaşananları bu özet tez istikametinde yazmak zorundadır. Burada haşa, Mustafa Kemal'in komutanlığını yaptığı bir cephede bir yenilgi yaşanmış olduğu bile kimsenin aklına gelmemeli. Orada diğer ordularımız yenilmiştir, ehliyetsizlik, liyakatsizlik ve disiplinsizlikleri yüzünden tabii, ama 7. Ordu yenilmemek için çekilmiştir. Sakın ola kimsenin aklına 8 ve 4. orduların yenilgilerinin sebebi olarak 7. Ordu'nun çekilişi gelmesin.Ünlü İngiliz Tarihçi ve tarih felsefecisi Edward H. Carr, Tarih Nedir (İletişim Yayınları) isimli kitabında tarihle ilgili en büyük zorluğun bize gelen herhangi bir tarihi verinin alternatif başka verilerin önünü keserek gelmiş olmasından kaynaklandığı mealinde bir tespitte bulunur. Bahsettiği şey aslında şu: Gelen her tarihi anlatı o tarihi olayın gerçekleştiği esnada yaşayanlar nezdinde ortaya çıkmış sayısız anlatıdan sadece bir tanesidir ancak tek veya sayılı birilerinin anlatımıyla geldiği için alternatif başka şahitliklere başvurma imkânımız yoktur. Bu, tarih ilminin genel sorunu. Ancak yakın tarihimizle ilgili bahsettiğimiz sorun tam da o olayı yaşamış gerçek şahsiyetlerin kendi şahitliklerini yapmalarının yasaklanmış olması, dolayısıyla onlardan geleceğe belge akışının kasıtlı olarak kesilmiş olmasıdır.
TİPİK ÖRNEK KAZIM KARABEKİR'İN BAŞINA GELENLERDİR Milli Mücadele tarihinin tartışmasız en önemli şahsiyeti beraber yaşamış olduğu olaylarla ilgili tek taraflı anlatımların, hatta ithamların ve ağır suçlamaların olduğu Nutuk'taki ifadelere cevap vermek istediğinde başına gelmeyen kalmamıştır. Milliyet gazetesinde Nutuk yayınlandıktan ancak 5 yıl sonra verme fırsatı bulduğu cevapları aynı gün kendisine yine (Siirt Milletvekili ve gazetenin genel yayın yönetmeni Mahmut Soydan tarafından) ağır suçlamalarla birlikte yayınlanmış, o bile ancak 6 gün sürebilmiştir. Yazıları 7. gün yayınlanmamış, bunun üzerine kitap olarak yayınlamaya karar vermiş, ancak kitabın baskısının tamamlandığı gün matbaaya polis eşliğinde dayanan kamyonlar kitabı toplatmış, götürüp kireç fırınlarında yakmıştır. Ardından kitabın başka nüshalarının kalmadığına emin olununcaya kadar Kazım Karabekir'in kendi evi, yakınlarının evleri polis eşliğinde defalarca didik didik aranmış, kitaba esas oluşturan çuvallar dolusu belge ve kitabına da el konmuş onlar da imha edilmiştir.