Suriye'de tekerrür eden tarih ve yıkılan "korku ve iktidar" denklemi

Bu ürün sistematik olarak üretilmiş olsa da Baas rejimini daha fazla taşıyamadı. Bugün Suriye'de yönetimi ele geçirmiş olan kadro hiç de beklendiği gibi ülkeyi bir şiddet sarmalına sürüklemedi, kimseden intikam alma yoluna bile gitmedi.

Bugün "azınlık hakları" diye tutturanları aslında utandırması gereken sahneler var demiştik. Tabii ki her şeyden önce bu sahnelerin Şara ve ekibinin kendiliğinden kaynaklanan erdemleri değil. Takip ettiklerini söyledikleri, uğruna mücadele verdikleri İslam'ın en rutin uygulamalarından başka bir şey değil. 13 asır boyunca bu topraklarda ve başka topraklarda hükmetmiş olan Müslümanlar hiçbir zaman azınlıklara karşı gaddarca uygulamaların failleri olmamış, bilakis onları kendi inançlarında, kültürlerinde serbest, cemaat hayatlarında özerk bırakarak İslam medeniyetinin ayrılmaz bir parçası kılmışlardı.
KORKU FİLMLERİ YAPIP BAŞROLÜNÜ DAEŞ'E VERDİLERTam da bu nedenle o azınlıklar bugün çoğunluk kültürünün içinde erimeden, yok olmadan hayatiyetlerini sürdürebiliyorlar. İslamcı gruplara dair korkular zaten kendi ürettikleri ve destekledikleri, başrollerini de DAEŞ benzeri örgütlere verdikleri senaryoların bir gereğiydi. Korku filmleri üretip sahneye koydular. Hedefleri de İslam'ın korkulacak bir din ve anlayış olduğunu anlatmaktı. O filmlerde konuşanlar Müslümanlar değildi, kendi senaryolarına göre oynayan aktörlerdi. Şimdi gerçek Müslüman aktörler devreye girdi ve o senaryolardakinden çok daha farklı bir oyun ortaya koyuyorlar. Bu oyun tarihsel sürekliliği olan, İslam kültür ve medeniyetinin bağrından çıkmış, kurumsal bir uygulamayı temsil ediyor. Afganistan'da işgalcilerden sonra yönetime gelenler genel af ilan ettiler ve hiç kimseye karşı bir devr-i sabık yaratmadılar.
BİR TOPLUMSAL BARIŞ MUCİZESİ VAR VE BU, İSLAM'IN ÖZÜNE AİTAynı şekilde Suriye'de de bu mücadelede zafere ulaşanların ilk yaptığı şey yeni bir sayfa açmak ve bundan sonra Suriye'nin bütün Suriyeliler için güvenli bir yer olduğunu ilan etmek oldu. Bunun sonucunda, devlet, güvenlik cuntası ve vatandaşları onlarca yıldır sömüren ve silahlarını onlara karşı kullanan mezhepçi ordunun tasfiyesi dışında hiçbir çalışanı işten çıkarmadı. Diğer devlet dairelerinde ise, bu görevler, makamına, ülkesine ve sorumluluklarına sadık kalmak isteyen herkese açık bırakıldı. Yaşanan onca kanlı ve acılarla dolu geçmişin ardından muzaffer bir grubun böyle bir uygulamaya keskin bir geçiş yapabilmesi neresinden bakılırsa bir toplumsal barış mucizesidir ve bu mucize Şara'nın kendi şahsına ait değil, tamamen Müslümanların tarihi misyonuna aittir. Tarih boyunca Şam'da, İstanbul'da, Antakya'da, Kahire'de ve Müslümanların yaşadıkları her yerde defalarca tekrarlamış bir uygulama bugün Afganistan ve Suriye'de kısa aralıklarla tekerrür ediyor.
İSLAMİ EĞİTİM VE İMANİ EĞİTİM: TUVALET TEMİZLEYEN BAKANLARŞam'da aşiretlerden ve Şam yönetiminden katılımcıların olduğu bir mecliste İdlib tecrübesinin başından itibaren Şara ile birlikte görev almış üst düzey iki komutanla sohbet ediyoruz. Bugün bütün dünyanın şahit olduğu uygulamaların istisnai ve geçici olmadığını, yeni yönetimin tabi oldukları bir İslami terbiyenin doğal sonucu olduğunu anlatıyorlar. Nitekim bugünkü yönetimin ilk uygulamaları İdlib'de ortaya konuldu. Orada adeta daha büyük bir misyon için ilahi takdirle bir tür staj yapıldı: Mesela İdlib'de mescitlerin ihyası ve güzelleştirilmesi görevi ilan edildi. Bunun için başta komuta kademesi olmak üzere hepimiz gittik ve ayakları ve kolları sıvayıp mescitlerin tuvaletlerini temizledik. Bunun oluşturduğu nefis terbiyesi bize bugün ulaştığımız zaferin sadece Allah'tan bir emanet olduğunu çok daha iyi öğretti. Tuvalet temizlemeye bizimle birlikte şu anda bakan olanlarımız bile katılıyordu o zaman. Komutan, Şam'ı fethetmeye doğru yapılan hazırlığı, bu sürece katılan mücahitlerin İslami eğitimden ziyade bir imani eğitimden geçmeleriyle açıklıyor. İslami eğitimin önemini hiç ihmal etmeksizin veya küçümsemeksizin bunun mutlaka imani eğitimle tamamlanması gerektiğini anlatıyordu. İmani eğitimin somut örneğini aslında bugün Gazze'de mücadele eden insanların tutumunda görüyoruz. Onlar sadece Allah'a inanıyor sadece ona güveniyor ve sadece onun için savaşıyorlar. Zaferin Allah'tan olduğuna ve zaferi verdiği takdirde bile bunu kendilerine bir iktidar değil, yine bir emanet yüklemiş olduğunun şuurunda olmak.