Siyasette ahlak olmaz mı

Aslında Beşir Hoca'nın kitabını basit bir kitap tanıtımının ötesinde tam da İslamcı ve ilkeli siyaset, ahlak ve reel-siyaset boyutuyla üzerinde daha fazla durulması gereken bir metin, bir örnek olarak almanın gereği üzerinde düşünüyordum. Taha Abdurrahman vesilesiyle bu konular üzerinde durmanın bir sakıncası yok.

Aslında Beşir Atalay da Taha Abdurrahman da bu konular üzerinde durmak için sadece birer vesile. Arada bir durup ne yapıyoruz siyasette Ne için yola koyulduk, nereye vardık ve bundan sonrası ne gibi soruları sormak için, kendimize ayna tutabilmek için birer vesile. Külliye'de daha öncekilerle aynı formatta ama bu kez siyaset ve ahlak üzerine bir Taha Abdurrahman konferansını oldukça kalabalık, ilgili ve çoğu siyasette ahlak veya idealler-ilkeler ve tabii ki İslam meselesini önemseyen insanlarla birlikte izledik. Demek ki bu sorular insanların zihninin bir kenarından tamamen yok olmamış, hatta hiç eksilmemiş. Siyaset ve Ahlak arasındaki ilişkiye dair Taha Abdurrahman'ın orada dinleyen hiç kimsenin bu konulardaki fikirler konusunda bilgi veya dert haznesi boş değil. Herkesin kendine göre zaten belli cevapları var, ama bu cevaplarla yaşadıkları arasında hissedilen, belki de yaşanan ciddi mesafeler var. Bu mesafelerin yaşattığı gerilim insanları bu konular etrafında bir şeyler düşünmeye, yetkin biri varsa ondan dinlemeye daha fazla açık hale getiriyor. Tevafuk, Beşir Atalay da toplantıdaydı. Tam da bu konular etrafında daha fazla yoğunlaşması gerektiğini söylemiş olduğum yazıyı gazeteye yollayıp konferansa öyle gelmiştim. Bunu bu konuları bağdaştırma gereği üzerine bir alamet saydım, yarı şakayla konferans sonunda karşılaştığımız hocaya söyledim. Taha Abdurrahman siyasette ahlakı dışlayan veya dışlamasa da onu bir görev ve sorumluluk anlayışı içinde askıya alabilmeyi savunan yaklaşımlara karşılık ahlakın birliği ilkesinin altını çizen yaklaşımını geometrik bir tasarımla işledi. Geometrik tasarım kendi kavramsal çatısını ve argümanlarını adım adım, ispatlayarak ilerletmenin felsefi yöntemi. Felsefe tarihinde Spinoza'ya atfedilen bir düşünce veya felsefeleme tarzı. Bu, toplantıya katılanları biraz yoruyor açıkçası. Coşkulu ve duygusal bir hitap veya vaaz tarzı bir konuşma çıkmıyor ortaya. Toplantıya katılanları felsefe ile düşünmeye davet eden bir yaklaşım. Üstüne bir de ardışık çevirinin tempoyu düşüren zorunlu kesintileri düşünce zor takip edilen bir olay çıkıyor ortaya. Buna rağmen salondaki herkesin konuyu pür dikkat dinlemeye çalışması, doğrusu hayatını düşünmeye vakfetmiş bir Müslüman düşünüre sergilenen bir saygı olarak övgüye değer. Bırakınız İslamcı siyasetin bu konuyu ele alış çerçevesini, Türkiye'de siyaset ve ahlak ilişkisi Cumhuriyetin kuruluşundan sonra hiçbir zaman gerçek bir mesele olarak gündeme gelmemiştir. Yolsuzluklara ve pragmatik-bencil siyasete karşı genel bir hoşnutsuzluk her zaman olmuştur, ama bu tarz siyasete karşı ilkeli veya ahlaklı siyaset için nasıl bir referansa işaret edilmiştir Türkiye'de ahlakın en güçlü ve belki tek kaynağı olan din ile siyaset arasına laiklik adına konulan mesafe dolayısıyla siyasetin ahlaktan da özgür olması adeta bir teamül (habitus, kural) haline gelmiştir. Din de olmayınca insanlar siyasette neden ahlaklı olmak zorunda olacaktır O yüzden Türkiye'nin siyasal habitusu darbecilikle, bireysel iktidar ve makam hırsıyla, oportünizmle, yolsuzlukla, dini ve dolayısıyla ahlakı küçümseyen ve dışlayan bir çerçeveye daha yakın.Yıllarca Türkiye'de bir "dini siyasete alet etme" söylemi üzerinden ahlaklı ve dini referans alan bir siyaset üzerinde uygulanan resmi baskılar ve yasaklar zımnen siyasetin ahlakla ilişkisi olmadığını da söylemiş olmuyor muydu Bununla dini kutsamak idiyse amaç, siyaseti gereğinden fazla aşağılamış olduğunun farkında değildi belki. Siyaset dindar insanların giremeyeceği kadar kirli bir işti sanki. Turan Kışlakçı geçtiğimiz günlerde tezkire.net'te "İslam'da ahlak yoktur" gibi oldukça kışkırtıcı bir başlık altında İslam, ahlak ve siyaset ilişkisine dair enteresan bir yazı yazmıştı. İslam'da helal ve haram iyi ve kötünün ölçütü olarak bizatihi ahlakın temelidir. Bunun için ayrıca bir ahlak söylemine ihtiyaç yoktur. Bunlara riayet edildiğinde insan ahlaklı olmayı Allah'a ibadet, itaat ve kul hakkına riayet gibi çok sağlam bir temele dayandırmış oluyor zaten