Şimdi Suveyda'dan Kudüs'e bir koridor açmak daha kuvvetli bir ihtimal

İsrail güçlü ulus devletleri, özellikle de Arap devletlerini tehdit olarak görür ve etrafında güçlü bir ulus devlet istemez. Bu tehdit algısı onun Suriye'ye yaklaşımını da belirlemektedir. Toprak ve ordu bütünlüğüne sahip güçlü bir Suriye'yi asla tercih etmez, etmeyecektir. Bu tespiti aslında İsrail tehdidiyle yüz yüze olan herkes biliyor. Güçlü devlet istemeyen İsrail'in bu tehditleri bertaraf etmek için bütün bölgede sürekli yaktığı yangınlar Ortadoğu düzeninin bir rutini olarak yaşanıyor 80 yıldır.

Ancak bu tespiti ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın yapıyor olması kuşkusuz hem enteresan hem de bir sürpriz sayılır. Çünkü bazıları bu sözleri aslında Suriye'ye yeni bir tehdidin ABD ağzıyla ifadesi gibi görse de İsrail'e yönelik bir eleştiriye daha çok benziyor. Birilerine bataklık, birilerine tam bir kaotik coğrafya başka birilerine şiddet, savaş ve terörün yuvası gibi görünen bu bölgenin tam da bu görüntüsünün asıl sorumlusunu ifşa eden bir tespit bu.

Lübnan ziyareti sırasında Amerikan Associated Press (AP) haber ajansına verdiği demeçte bu yönde söylediği sözlerle Barrack, hiç kuşkusuz İsrail hakkında şimdiye kadar Batı'da geçerli olan bütün anlatıyı yıkmış oluyor.

Bölgede bu anlatının zaten hiçbir geçerliliği yok. Ancak Barack'ın bu ön tespiti biraz daha ilerletildiğinde Ortadoğu ile ilgili bütün oryantalist algı ve söylemlerin de çöpe atılmaya çok yakın olduğunu söylemek fazla iyimserlik sayılmaz.

Zincirlerinden boşanmış boğa gibi önüne gelene saldıran soykırımcı terör devleti İsrail'in Ortadoğu'daki rolü sanıldığından da öte boyutlara işaret ediyor. Sadece doğrudan yaptığı işgallerin veya saldırarak doğrudan işlediği katliamların, yıktığı şehirlerin sorumlusu değil. Kendi etrafında oluşmuş olan düzen dolayısıyla bölgedeki bütün huzursuzlukların, dökülen kanların, çiğnenen insanlık onurunun, despot rejimlerin ve onların da irtikap ettikleri bütün suçların sorumlusu.

Bölgede bir demokratikleşme olmuyorsa bunun da baş sorumlusu İsrail'dir çünkü demokratik rejimler de İsrail'in tehdit olarak algıladığı düşmanlardır. Demokratik rejimler, yani halkın iradesine dayanan rejimlerin ilk yüzleşeceği gerçek İsrail'in pervasız saldırganlığı ve ona karşı alınacak tedbirlerdir. Arap Devrimleriyle işbaşına gelen iktidarlar bunu yaptı. Muhammed Mursi Mısır tarihinde ilk kez seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak İsrail'in işgalci politikalarına itiraz etmekle kalmadı ona karşı açık bir siyaset takip etmeye başladı. Onu indirip yerine bir İsrailli bağnazın "İsrail için olabilecek en iyi Mısır lideri" dedikleri Sisi'yi getirdiler. Mısır'da böylece yüz yıldır özlenen demokratik gelişme böylece İsrail'in güvenliği uğruna durdurulmuş oldu.

Suriye'de 14 yılda 1 milyon insanı katleden Esed rejimi ile İsrail'in hiçbir sorunu yoktu. ABD'nin Esed rejimini devirmek için yaptığı girişimler bile İsrail güvenliği adına engellendi. Kimyasal silah kullandığı tespit edildiği için Esed'i devirmek üzere Suriye'ye gelip konuşlanan ABD askeri burada niyet ve programını değiştirip Esed'i ayakta tutacak bir düzenin payandası oldu. Görünürde Esed'e karşı söylemler vardı, ona karşı yaptırımlar uygulandı, ama istenseydi onu devirmek bir gün meselesiydi. O imkanlarının fazlasıyla var olduğunu bugün görüyoruz. Ancak onu ayakta tutan şey İsrail açısından tercihe fazlasıyla şayan olmasıydı. Müslüman öldürüyordu, hapishanelerinde korkunç insanlık dışı işkencelerle eziyordu, milyonlarcasının evini başlarına yıkıp sağ kalanları yurtlarından sürüyordu. İnsanlık suçları işliyordu ve bu suçları durdurabilecek mesafede ve güçte ABD bunlara sadece İsrail güvenliği adına seyirci kalıyordu.

Bugün Esed'in Suriye halkının evlatlarınca devrilmesinin ardından, yaşanmakta olan süreç İsrail'i rahatsız ediyor. Aslında el-Şara yönetimi şimdiye kadar hiçbir şekilde İsrail'i veya bölgedeki herhangi bir ülkeyi hedef alan ne bir açıklama ne bir niyet izhar etmiş değil. Savaşmaya değil, ülkesini toparlamaya, yurtlarından göç etmek zorunda kalmış vatandaşlarının evlerine salimen dönmeleri ve ülkelerini yeniden inşa etmelerine odaklanacaklarını bütün dünyaya ilan etmiş durumda. Ama buna rağmen İsrail yeni Suriye yönetimini kendine tehdit görüyor ve daha fazla büyümeden bu tehdidi bertaraf etmek için en iyi yaptığı şeyi yapıyor, saldırıyor. Elindeki asimetrik güç üstünlüğünü, tek taraflı bir saldırganlıkta haksızca ve büyük yıkımlara yol açacak şekilde kullanıyor.