"Peygamberden beklentiler" ve "peygamberler arasında ayırım yapmak"
Her kavme o kavmin diliyle bir peygamber gönderilmiştir, o peygamberlerin onların dilinden, onların aralarından biri olması onlara Allah'ın mesajını en anlaşılır ve hayata en doğrudan dokunan şekliyle ulaştırabilmesi çok büyük bir lütuf. Birçok insanın peygamberle ilgili beklentileri ise bu sıradanlığın çok ötesinde, sıradışı, mucizelerle, olağanüstü özelliklerle donatılmış, şaşırtıcı, büyüleyici bir profil olmuştur. O yüzden gelen birçok peygamberle ilgili en önemli itirazlardan birisi "bizimle çarşı pazarda dolaşan, bizimle aynı şeyleri giyen, yiyen, konuşan, gülen" biri olmasıydı. Peygamberi daha gelmeden önce onunla ilgili beklentilerle öldürmektir bunun adı. Peygamberin nasıl biri olacağına, geldiğinde bize ne söyleyeceğine, bize neler öğretip bizden ne isteyeceğine karar veren insanlar o daha gelmeden onu öldürmüş oluyorlar aslında. İsrailoğullarının tarihteki en tipik özelliklerinden birisi de bu olmuştur. Peygamberi daha gelmeden öldürmeleri. Gelen peygamberi veya mesajını beğenmemeleri. Beğenmedikleri peygamberleri bu tavırlarıyla öldürdükleri gibi, yeri gelmiş fiilen öldürmüş olmaları da vakidir. Hz. Muhammed (S.A.V)'in risaletine verdikleri tepki de böyle olmuştur. Hep aşağıladıkları, kendilerini üstün gördükleri ümmi Araplardan bir peygamber beklemiyorlardı. Peygamber kendi aralarından biri olmalıydı ve misyonu da kendilerini dünyanın fiili liderliğine taşıması olacaktı. Kendilerini zaten özde liderliğe doğal hak sahibi görüyorlardı. Ancak bu hakkı fiili bir liderliğe dönüştürecek sürecin Allah'ın kendilerine yollayacağı bir güçlü liderle, bir peygamberle olmasını bekliyorlardı. Peygamberin kendilerine gelip onlara ayna tutması, onları bulundukları kibirli, azgın çizgiden tutup onları eğitmesi ve onları hidayete erdirmesi gibi bir beklentileri yoktu. Onlar peygamberin kendilerine ne getirmesi gerektiğini kendileri karar vermişti zaten. Onun dışında bir mesajla gelecek bir peygamberi kabul etmeleri mümkün görünmüyordu. Beklentilerimizle bir dostu boğup ondan beklediklerimizi ona yükleyerek onu kendi zihnimizde yok etmek insanların sıkça başvurdukları bir sapma biçimidir aslında. İsrailoğulları bunu bir yol haline getirdikleri için peygamberi nereye koyacaklarının, ona nasıl davranacaklarının bilgisini kaybetmiş, zayi etmiş bir kavim olarak nitelenmiştir.Onların Hz. Musa'ya da diğer peygamberlerine de davranışları farklı olmamıştır aslında. Hz. Musa'nın İsrailoğullarından neler çektiğinin hikayesi Kur'an'da da Tevrat'ta da uzun uzun anlatılır. Onu beklentileriyle, kaprisleriyle, talepleriyle nasıl bunalttıklarını biliyoruz. Kendilerini Allah'ın iradesiyle ve vahyinin rehberliğinde Firavun zulmünden kurtararak özgürleştirmiş olan Hz. Musa'nın başına adeta bu iyilik dolayısıyla kakmış, onun getirdiği mesajları beğenmeyip Samiri'nin süslü cümlelerinin peşine takılıp kendilerine altından bir buzağı bile yapmışlardır. Hz. Musa'nın kendilerine sunduğu yol gereğinden fazla sade, din karmaşık olmaktan uzak ve özgürleştiriciydi. Oysa onlar alışık oldukları, nesiller boyu şartlandıkları kölelik ideolojisinin penceresinden başka beklentilere sahip olabiliyorlardı. Uzun ama çok anlamlı, her safhası ve lahzası ibret dolu bir hikayedir. Bu hikâyede Müslümanlar için önemli olan yan peygamberin Allah tarafından bize ne getirirse getirsin, bize ne söylerse söylesin, bizi ihya etmiş olacağıdır. Allah elçisi bizi ihya edecek şeye bizi çağırdığında ona kendi beklentilerimizle pazarlıklarımızla direnmek yerine "işittik ve itaat ettik" demek Müslümanın özelliğidir. Bu konuda peygamberler insanla Allah arasındaki ilişkilerin en temel boyutudur ve Müslüman Hz. Muhammed'e inandığı gibi diğer bütün peygamberlere iman eder, aralarında bir ayırım yapmaz. Hz. Muhammed ile Hz. Musa'nın çağrıları birbirinden farklı değildi. Her ikisi Allah'a ve sadece Allah'a ibadet etmeye, kula kulluğu reddetmeye çağırıyordu.
Bugün Hz. Muhammed'e hakaret eden söylemlere karşı çıkan Müslümanlar başka peygamberlere hakareti hoş göremez ve bu bütün insanlar arasında Vahdettin İnce dostumuzun çok iyi vurguladığı gibi "sıla-i rahim"i tesis edebilecek talime sadece Müslümanların sahip olduğunu gösterir. Hz. Musa da Hz. İsa da diğer bütün peygamberler gibi Müslümanların peygamberleridir.