LAHOR . Bir buçuk ay kadar önce Pakistan Cemaati İslami'nin (Cİ) yıllık kongresine ve ardından yapılacak uluslararası konferansa katılmak üzere Pakistan'a bir davet aldığımda heyecanlanmış, hiç tereddütsüz icabet edeceğimi bildirmiştim. Doğrusu daha önceki mutat kongrelerinden farklı bir organizasyon vardı. Hatırladığım kadarıyla ilk kez uluslararası katılımın bu kadar önemsendiği ve bunun için özel oturumların olacağı bir kongre olacaktı. Günü geldi Pakistan'ın Lahor şehrine doğru yola koyulduk.LAHOR. Bir buçuk ay kadar önce Pakistan Cemaati İslami'nin (Cİ) yıllık kongresine ve ardından yapılacak uluslararası konferansa katılmak üzere Pakistan'a bir davet aldığımda heyecanlanmış, hiç tereddütsüz icabet edeceğimi bildirmiştim. Doğrusu daha önceki mutat kongrelerinden farklı bir organizasyon vardı. Hatırladığım kadarıyla ilk kez uluslararası katılımın bu kadar önemsendiği ve bunun için özel oturumların olacağı bir kongre olacaktı.Günü geldi Pakistan'ın Lahor şehrine doğru yola koyulduk. Cİ'nin ve yeni lideri Naim'ur Rahman'ın portrelerinin bulunduğu afişler bütün Lahor caddelerinde ve arabaların arkasında boy gösteriyor. Kongre 18 milyonluk bütün şehrin en önemli olayı olarak yaşanıyor. Kongreye tahmin ettiğim gibi İslam dünyasının her tarafından Müslüman alimler, siyasetçiler ve entelektüellerden büyük bir rağbet var. Yıllardır tanıdığım çok sayıda insanla ve tabii ki fazlasıyla burada karşılaşıyor 4 gün boyunca farklı vesilelerle bir araya gelip hasbihal ediyoruz.Ebu'l-Ala el-Mevdudi'nin kurmuş olduğu ve Pakistan'ın dini kimliğinin ve kültürel formasyonunun oluşmasında kuşkusuz çok önemli bir katkısı olan Cİ, kendimi bildim bileli gelişimini takip etmeye çalıştığım bir hareket. Halen İslam dünyasının en önemli, örgütle, köklü ve kurumsal hareketlerinden biri. Daha önce de defalarca değinmiştim. Türkiye'de 1924 yılında Hilafetin kaldırılmasından sonra başsız kalan dünya Müslümanları bu sürece kısa bir süre içinde iki uluslararası sivil toplum yapılanması ortaya koyarak çaresiz kalmamaya çalıştılar. Biri 1928 yılında Mısır'da kurulan ve kısa süre içinde bütün Ortadoğu coğrafyasında örgütlenen İhvan-ı Müslimin hareketi. Diğeri ise 1941 yılında Hindistan'da Mevdudi tarafından kurulan Cemaat-i İslami. Aslında her iki hareket "bizi arkadan vurmuş" birkaç çapulcu Arap hikayesine karşı, bu hikâyeyi uyduranların yüzüne tüküren bir asalet örneği. Hilafeti kaldırmak suretiyle meydandan çekilen Osmanlı'ya karşılık, Osmanlı'nın tam 600 yıl temsil etmiş olduğu misyonu inatla, sebatla sürdürmeye çalışan çok güçlü bir sosyal tabanın varlığının bizatihi kanıtıdır. Jİ'nin tabanını oluşturan Hindistan Hilafet Hareketinin Milli Mücadeleye nasıl canla, başla, malla katkıda bulunmuş olduğunu artık herkes biliyor. İngilizlerin köleleştirerek getirip Osmanlı'ya karşı Çanakkale'de veya başka cephelerde zorla savaştırdığı Hint Müslümanların varlığı bu toplumsal tabanı geçersiz kılmıyordu. Osmanlıya veya belki sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne düşen bu Hilafet sorumluluğu adına onları özgürleştirmekti, umut bağladıkları zemini yok etmek değil.Mevdudi'nin öncülüğünde kurulan Jİ'in kuruluş ilkeleri arasında İslami bir toplum ve devlet modeli inşa etmek, Modern Hint-İslam toplumunun ahlaki çöküşüne karşı "tecdid" ve "ihya" hareketi olmak, Laik milliyetçilik yerine "İslami ideolojik birliği" savunmak ve Batı modernitesine karşı bağımsız bir medeniyet duruşu geliştirmek sayılıyordu. Mevdudi doğrudan sahada mücadele eden bir alim bir entelektüel ve İslami düşünce alanında müceddit derecesinde inisiyatif sahibi biriydi. Onun bu özelliği, bu hareketin büyük şansıydı tabi, ama mücadele ettiği zemin de modern İslam tarihinin en hareketli ve kaygan zeminlerinden birini oluşturuyordu. Bir yandan Osmanlı devletinin savaş sonrası işgal edilmiş topraklarında İsrail devleti kurulurken diğer yandan Hindistan'da yaşanan uzun süreli sömürge sonrası çatışmalardan bir bölünme çıkıyordu ve kuruluş amacı İslam olan bir devlet olarak Pakistan kuruluyordu. Hilafet sonrası kurulan hiçbir İslam ülkesinin kuruluş ve varoluş amacının İslam olmadığı, hepsinin birer ulus-devlet olarak teşekkül ettiği gözönünde bulundurulduğunda Pakistan devleti enteresan bir istisna oluşturuyordu. Muhammed Ali Cinnah'ın siyasi, Muhammed İkbal'in fikri liderliğinde Pakistan devleti kurulduğu esnada Cİ de bu sürecin faal aktörlerinden biri olarak yerini aldı. Ancak Hindistan bölününce Cİ de aynı paralelde ikiye ayrıldı. Bu durum Cİ'nin söylem ve siyaset üretiminde kendine özgü, Pakistan'dan da Hindistan'dan da zaman zaman ayrışan bir yol ortaya koymasına yol açtı. Bu dönemde her ne kadar varoluş sebebi İslam olarak ilan edilmiş olsa da Pakistan'ın İslami devlet ile ulus-devlet arasındaki gerilimi ve Pakistan devletinin bu gerilimde İslami devlet olmanın gereklerine ne kadar uyduğu konusu bir bakıma Cİ'nin moral denetim konumunu öne çıkardı. Tabii ki resmen tanınan bir denetim değildi ki, bu konudaki ayrışmalar dolayısıyla Mevdudi defalarca tutuklanıp hapis yattı. Pakistan'ın laikleştirici eğilimlerine karşı ilk büyük İslami muhalefeti başlattı ve 1953'te Kadiyanilere karşı yürütülen hareket nedeniyle tutuklandı mesela. 1956'da anayasal düzene geçilmesiyle birlikte Cemaat "davet hareketi" olmaktan bir
Arap ihaneti söylemi neyi gizliyor
22-11-2025
24
El-Faşir'de İslam dünyasının nasıl bir mazereti var
19-11-2025
29
Sudan'da olanlar da Sudan'la sınırlı değil
24-04-2024
267
AK Parti'nin misyonunu kim, nasıl devam ettirecek
11-05-2024
265
Afganistan şimdi verdiği göçleri geri istiyor
02-03-2024
253
Benim ülkem, kapanın elinde kalacak bir mülk müdür
17-07-2024
228
