Kürtçe eğitimin imkânına dair sorular

Medreselerle ilgili yazdığım son yazıya hiç beklemediğim bir yerden, "Kürtçe eğitim" meselesi üzerinden gelen tepkiler, nedense beni hiç rahatsız etmedi, aksine bazı konuları konuşmak için iyi bir vesile oluşturduğu düşüncesine sevk etti beni. Benim yaptığım şey "Kürtçe eğitim için bir öneri" değildi, ama kelli felli birçok yayın kuruluşu benim Kürtçe eğitim için yaptığım öneri şeklinde görmüş. Tabii ki bunu sansasyonel bir ihbar gibi, Cumhuriyet değerlerinden ve programlarından bir sapma gibi yansıtmaya çalışmış. Hiç önemli değil. İstedikleri gibi yansıtsınlar, ama Kürtçe eğitim konusuna karşı sergiledikleri aşırı tepki, ne kadar aksini iddia ederlerse etsinler bariz ırkçılıklarını ortaya koyuyor. 20 yıldır yaşanan bunca reforma, bunca demokratik açılıma rağmen hala birilerinin içlerindeki ırkçı ateşi söndürememiş olduğu görülüyor. Dahası ifade özgürlüğünde oluşan yeni marjlar içinde yasak listelerinde bir güncelleme yapmamış oldukları da görülüyor.Hala haberleri olmamış sanki, Türkiye'de Kürtçe eğitim zaten artık yasak değil. Şartlar oluştuğunda, yeterince talep örgütlendiğinde devletin okullarında bile Kürtçe eğitim istenebiliyor ve devlet bunu karşılayabiliyor. Medreselerinse, yasakların geçerli olduğu zamanlarda bile Kürtçe eğitimi hiç kendini kasmadan, tamamen halk ile medreseler arasındaki alabildiğince organik ve otantik ilişki içinde yürütüyor olduğuna sadece dikkat çekmiş olduk. Bir tespitte bulunmuş olduk. Yani medreseler Kürtçe eğitimi zaten vermekteydi, vermektedir. Bugün Kürtçe eğitimin imkanları konusunda bir yol arayanlara bunun zaten pratik olarak tarih boyunca uygulanmış olduğunu söyleyerek bir cevap vermek mümkün. Medreseler elbette Doğu'dakilerden ibaret değil. Farklı yerlerde farklı medrese eğitimi pratikleri ve müfredatları mümkün olabilmiştir. Ancak Doğu medreselerinde neredeyse resmi eğitim Kürtler arasında Kürtçe, Araplar arasında Arapça olmuştur. Arapça eğitimi bile Kürt medreselerinde Kürtçe üzerinden yürütülmüştür ve bu hiçbir zaman hiçbir rahatsızlık konusu olmamıştır. Tabii devlet özellikle Tek Parti'li yılarda Kürtçe diye bir dil tanımadığı gibi medreseleri zaten hiç tanımıyordu. Bu noktada Kürtler çifte bir yasağa maruz kalmış oluyorlardı. O yüzden, bu kurumlar ülkenin farklı yerlerinde İslami temel eğitimi verme noktasında çok önemli bir rolü deruhte ederlerken Doğu'da, ilaveten, Kürtçe dilinin belli bir edebiyat düzeyinde korunmasında ve yeniden üretilmesinde de ayrı bir görevi yerine getirmiş oluyorlardı.Bu kurumlar demokratik hayata geçildikten sonra da varlıklarını gayrı resmi olarak, devletin desteğini almadan, tamamen sivil oluşumlar olarak, halkın desteğiyle sürdürdüler. Ancak son yirmi yıldır bu kurumlar devlet tarafından belli ayarlamalarla da olsa tanınmaya ve desteklenmeye başladı. Özellikle Doğu'daki medreseler bu dönemde nispeten çok daha rahat eğitimlerini sürdürmeye, bir kısmı kendi içlerinde İmam-Hatiplere uygun bir denkliği yakalamaya çalışırken kendiliğinden de olsa belli bir yenilenmeye tabi oldular. Ancak Doğu medreselerindeki eğitim Kürtçe olmaktan çıkmadı ve bu devlet tarafından da görüldü ve tanındı. Böylece Kürtçe eğitimi açısından da ortaya üzerinde konuşulabilecek, istendiğinde geliştirilip modellenebilecek bir pratik çıktı.Hiç kimsenin böyle bir şeyi konuşmaktan korkmasına gerek yok. Ülkenin milli birlik ve bütünlüğüne halel vermeyecek şekilde, burada eğitim görecek olanların daha fazla ilerleyebilecekleri eğitim süreçlerine de ket vurmadan bir yol açılabilir mi Üzerinde durmaya değmez miEsasen felsefe olarak, inanç olarak bir insanın ana diliyle eğitimi meselesinin bir hak olmaktan çok ve ancak bir imkân olarak tartışmaya açılabileceğini düşünmüşümdür hep. Bugün tektipleşen kültür aynı zamanda dil eğitimini bir statü ve toplumsal tabakalaşmada ve fırsat eşitliğinde üst seviyelere çıkmanın