Kurt olsa yapmayacağı taksimler ve Müslümanların rolü
Geçtiğimiz günlerde ekranlara, belki de gazete sayfalarına düşen bir haber: "Dünyanın en zengin 1'i dünya gelirinin 45 'ini alıyormuş. Dünyanın 99 ise kalan 55 'i alıyor." Çok özgün, kimsenin bilmediği bir bilgi vermeyen haberlerden, yani bir tür malumu ilam haberlerden. O yüzden kaynağını vermeyi gerekli görmüyorum. Bu tür haberler sıkça başka rakamlarla, başka çarpıcı örneklerle yaşadığımız dünyanın adaletsizliği üzerine bir gerçeği her zaman yüzümüze vurur. Bu durumu en çarpıcı biçimde Necip Fazıl'ın isyankâr şiiri ifade etmiştir belki de: "Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa". Yaşadığımız dünyanın gelir adaletsizliği konusundaki bu çarpıcı durumu her türlü muhalefeti, hatta isyanları da hak ediyor. Tabi sistemi bu denge üzerine kuranlar, parayı ellerinde tutanlar sistemin bu şekilde yürümesi için gerekli tedbirleri almakta da o ölçüde mahirler. Gelirden düşük payları alan daha büyük kalabalıklar birleşse dersiniz, isyan etse ve haklarını alsa Bu fikir de her zaman cazip ve oldukça uyarıcı bir fikir olmuştur. Ama bütün mesele tabi bu kalabalıkları birleştirmekte, bilinçlendirmekte, payın büyüğünü alan küçük azınlığa karşı harekete geçirmekte. 19. Yüzyılda bu adaletsizlik belki daha çarpıcı bir hal almış olmalı ki bu durumu düzeltmeyi misyon edinen bir sosyal bilim literatürü oluşmuş, sosyal bilim yapmakla kalmamış, yani dünyayı yorumlamakla kalmamış bir de önüne geçip yönlendirmeye, değiştirmeye kalkışmış. Marx bu eşitsizlikleri düzeltme misyonuna soyunmuş ve bütün dünya işçilerini birleşmeye ve insanları iliklerine kadar sömüren kapitalizme karşı ayaklanmaya ve bilahare eşitliğe dayalı bir sistem kurmaya davet etmiştir. Ancak bu davetine ilk icabet eden kitlelerinin Bonapartizme gelip takılmasının trajikomik tarihsel anlatımını yapmak da ona nasip olmuştur. Tarihsel şartlar yeterince olgunlaşmamıştır, o yüzden zamanından erken bu ayaklanmaların bu tür sonuçlar doğurması kaçınılmazdı. Bunun doğru zamanı neydi Bu adaletsizlikler ne zaman tam olarak giderilecekti Giderilinceye kadar yaşanacak olan zulümler, sömürüler, haksızlıkların hesabı ne olacaktı Bu sorular tabii ki Marx'ı fazlasıyla aşacak metafizik sularda gezinmesini gerektirecekti. Yukarıda zikrettiğim bu rutin sayılacak haberin paylaşıldığı bir whatsapp grubunda çok değerli bir entelektüel-akademisyen dostumuz yine bu tür bahislerin rutin sayılabilecek bir sorusunu veya uyarısını tekrarladı: "Aslında bu tablo, alternatif bir medeniyet iddiasındaki Müslümanların gelir dağılımı adaletsizliklerine odaklanmaları gerektiğine işaret ediyor. Ama ne yazık ki gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu yerler Müslüman coğrafyalar ve Müslüman münevverin hiç dikkatini çekmiyor bu konu."Müslümanların medeniyet iddiasında olmaları oldum olası mesafeli olduğum bir söylem biçimi. Aslında bir medeniyet Müslümanların tarihsel mücadeleleri, vizyonları, pratikleri ve imkanlarıyla orantılı bir sonuç olarak ortaya çıkar. Tarihte Müslümanlar medeniyet(ler) de kurmuşlardır nitekim. Ama bir medeniyet kurmak için yola çıkmak, bir medeniyet iddiasında bulunmak bambaşka bir şey ve bunun bir İslami hareketin söyleminin merkezinde olmasını tasavvur edemiyorum. Peygamberler kula kulluğa ve onun ürettiği bütün haksızlıklara, zulümlere karşı çıkmışlardır, ilk etapta yıkıcı bir misyondur bu ve bütün yıkıcı misyonlar gibi şiddetli bir dirençle, cezalandırmayla karşılaşıp çoğu sadece uyarılarını yapıp gitmişlerdir. Medeniyet belki ancak muhtemel bir sonuçtur, hedef değil. Gelir adaletsizliğine odaklanmak ise elbette Müslümanların en önemli misyonlarından biri. Müslümanlar bunun sadece teoriyle yapmazlar üstelik. Malları üzerinde fakirlerin hakkı olduğu inancıyla, rızkın tamamen Allah'tan olduğunu düşünerek zekatlarını verir, zekâttan fazlasını da infak ederler. Aslında sıradan Müslüman pratiğinde bu durum sosyolojik bir olgu olarak yerini fazlasıyla buluyor. Ancak mevzu "gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu yerlerin Müslüman coğrafyalar olması ve Müslüman münevverin hiç dikkatini çekmiyor olması" olunca orada biraz durmak lazım. Bir defa geçtiğimiz günlerde Şeriat tartışmasında olduğu gibi bugün en azından son yüzyılda dünyada olup bitenlerden sorumlu tutulabilecek bir İslam Şeriatı yoktur. Müslüman denilen yöneticiler İslam