Siyonist katil İsrail'in 2 yıl boyunca işlediği soykırım savaşından sonra ABD'nin ve aracı ülkelerin arabulucu girişimleriyle bir ateşkes anlaşmasına varmasından sonra geçen 40 gün içinde 500'e yakın ihlalde bulundu. Anlaşma masasına oturduğu andan itibaren aslında herkesin İsrail'le ilgili beklentisi bu ihtimali dışlamadığı için şaşılacak bir şey yok. Ancak burada şaşılması gereken şey İsrail'in kendi tıynetine uygun olarak yaptıkları değil, anlaşmaya garantör olan başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin konumları ve tutumları.
Özellikle esir takası anlaşmasına razı olan Hamas siyasi şube lideri Halil Hayye bu anlaşmada İsrail'e değil garantör ülkelere güvendiklerini söylemişti. Ancak geçen zaman içinde garantör ülkelerin varlığı ne İsrail'i durduracak bir yaptırım ortaya koyabiliyor ne de Gazze'deki katliamları durdurmaya. Gazze'de İsrail'in keyfi saldırılarıyla her gün insanlar çoluk çocuk, yaşlı ve sivilleriyle hiç ateşkes olmamış gibi şehit olmaya devam ediyor.
Anlaşmaya göre İşgal ordusunun Gazze'ye günlük 600 yardım tırının girişine izin vermesi ve bunun sağlanabilmesi için saldırıları tamamen durdurması gerekiyordu. Ancak insani yardımlar bu sayının 5'te birine bile hiçbir zaman ulaşmadı, saldırılar da hiç durmadan devam etti. Anlaşmaya varıldığı 11 Ekim'den bu yana düzenlenen saldırılarda 318 Filistinli şehit olurken, 788'i de yaralandı. İşgal ordusu, çekildiği Sarı Hat'tı da sürekli genişleterek anlaşmayı ihlal etmiş oldu. O sarı hat içindeki her türlü insan hareketliliğine müdahale etmeyi fiili bir hak gibi telakki etmeye başladı.
İsrail'in aslında görünürde ilan ettiği ateşkesle sağladığı bir avantaj da var: Bütün dünyada İsrail'e yönelik protestolarda ciddi bir azalma meydana geldi. Böylece aslında hiçbir insanlık suçuna ara vermeden devam eden işgal rejimi ateşkes yapar gibi görünmek suretiyle üzerine yağan öfkeyi büyük ölçüde yatıştırmış oldu. Bütün dünyada Gazze gündemi büyük ölçüde yatıştı ama Gazze hala yanmaya devam ediyor.
O yüzden Gazze'yi hiç gündemden düşürmemek gerekiyor. Esasen gerçek anlamda bir ateşkes yapılmış olsa bile İsrailli katillerin peşini bırakmamak gerekiyor. Onların bir bedel ödemeden, suçlarının cezasını çekmeden insanlık içinde normal varlıklar gibi yaşamlarını sürdürmeleri insanlık için büyük bir tehlike oluşturuyor, bir utanç ve rezalet sebebi oluşturuyor. İstanbul'daki Gaza Tribunal (Gazze Mahkemesi) bu yüzden çok anlamlı bir hareket, çok etkili bir adım olmuştur. Nesillere sirayet edecek bir şahitlik olarak, olaya doğrudan müdahil olmayanların hiç olmasa şahitlikleriyle bu cürümlere olan buğzunu ve hükmünü kayda geçirmiş oldu.
Geçtiğimiz günlerde Cihannüma'nın yayınladığı Gazze Raporu da böylesi bir şahitlik olarak çok anlamlı. Cihannüma çevresinin sadece bu cürümlere dair şahitliğini ve tutumunu değil aynı zamanda büyük bir yıkıma maruz kalan Gazze'de yeniden yapılanma sürecine dair görüş ve önerilerini de kayda geçirmiş oluyor. 84 bilim adamının katkısıyla hazırlanan rapor Rapor, Gazze'deki tablonun "savaş" gibi klasik kavramlarla açıklanamayacağını; bunun on yıllardır süren işgal, kuşatma ve sistematik imha politikasının nihai ve en ağır sonucu olduğunu ifade ederken sadece şimdiye kadar yaşananların adını koymakla yetinmiyor. Bu yıkımın son perdesi olarak 7 Ekim'den bu yana ortaya çıkan tablonun restorasyonu için kapsamlı bir çözüm politikası da öneriyor.
Mevcut durumun tespiti aşamasında rapor Gazze sayesinde, uluslararası hukukun, insan hakları rejiminin ve küresel kurumların gerçek etkisizliğinin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığını vurguluyor. İsrail'in BM kararlarını tanımaması ve ABD'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yaptırım uygulamasının bu çöküşün göstergeleri olduğunu vurguluyor. Esasen bizzat raporda önerilen kalıcı çözüm için adalet ve hesap verebilirliğin de şart olduğu öngörülüyor. Netanyahu hükümeti ve İsrail'in askerî yetkililerinin uluslararası hukuk çerçevesinde yargılanması gerektiği güçlü biçimde vurgulanıyor. Bosna, Ruanda ve Sudan örneklerine atıfla "geciken adalet yeni trajedilere yol açar" deniliyor.
İsrail'e yönelik artık apaçık bir gerçeğe dikkat çekiliyor: İsrail sadece bir devlet değil, Batı emperyalizminin ileri karakoludur. Bu nedenle tepkilerin yalnız İsrail'e değil, arkasındaki küresel güce ve emperyalist yapılara da yönelmesi gerekiyor. İsrail'in "arz-ı mev'ûd ideolojisi" onun yürüttüğü İstikrarsızlaştırma, İslamsızlaştırma ve sonuçta İnsansızlaştırma politikası tipik bir İsrail (3İ) işgal modeli. Bu modele karşı Cihannüma Raporu kendi 3İ modelini İkna, İnşa ve İhya üçlüsü üzerine kuruyor.
Tabi kim ikna edilecek, neresi inşa edilecek ve nasıl ihya edilecek Bu konuda Prof. Dr. Abdulkadir Macit, Prof. Dr. Salih Kesgin, Prof. Dr. Abdulvahap Özsoy ve Doç. Dr. Nurettin Menteş editörlüğünde 84 katılımcının yaptığı çalışma bizzat kendilerinin de tespit ettiği üzere herşeyden önce İsrail'e karşı yaptırım uygulayacak bir uluslararası zeminin oluşmasını gerektiriyor. Raportörlerin İkna'dan kasıtları, Gazze toplumunun moral sermayesinin yeniden inşası. İnşa'dan kasıtları Şehrin fiziki alt yapısının güvenlik, iskan, adalet ve imar temelli yenilenmesi. İhya'dan kasıtları ise ekonomik–kültürel ekosistemin yeniden canlandırılması, vakıflar, sosyal dayanışma, üretim zincirlerinin bunun için harekete geçirilmesi.

4