Ev sahibi olan Ramazan, misafir olan biziz

Gecenin zifiri karanlığında ve alabildiğine sessiz halinde uzaktan gelen sesiyle davulcunun evin önünde zirveye çıkan gösterisi yavaş yavaş çekildikten sonra kimsede uykudan kaldırılmış olmanın mahmurluğu kalmazdı. Öyle nostaljiyle işim olmaz, eski Ramazanlar güzellemesi olarak almayın ama bu, saat alarmıyla kaldırılmaktan çok farklı bir uyanıştı, kesin...

Biraz sonra yiyeceğimiz sahurla birlikte çok zorlu bir oruç günü bizi bekleyecekti. Evde herkes oruç tutardı, bütün bir ay. Tabii küçük çocuklar belli bir yaşa geldiği andan itibaren, onlar da başta tekne orucuyla başladıkları oruca çok erken yaşta tamamen katılırlardı.

İftarlar damda, sahurlar evin içinde olurdu. Bir sebebi o vakitte sahur için yukarıya servis yapmanın zorluğu, ama bir başka sebebi de sahur vakti geceye çöken sessizliğin mahremiyeti korumayı zorlaştıracak düzeyde olmasıydı. En küçük bir ses bile komşu damlardan duyulabilirdi o saatte. Ayrıca gündüz sıcağının yaşanmaz hale getirdiği evlerde gecenin ilk saatlerinde durmak mümkün olmazdı. Sahura kadar damda, büyüleyici, ışıl ışıl yıldızlı semaların altında serin yataklarda yıldızların ışık hareketlerini izleyerek uyumak da muhteşem bir şey.

Sahura doğru evlerin içi biraz serinlemiş olduğundan sahur yemekleri evin içinde rahatça yenebilirdi. Hatta sabah güneşi üzerine doğup erkenden kalkmak zorunda bırakmasın diye uykunun geri kalan kısmını aşağıda tamamlamak da mümkündü. Daha imtiyazlı olanlar damın üzerine sabah güneşi doğmayan kısmına yatağını sermiş olanlardı tabii. Çünkü seher vaktinin serinliği uykuya bambaşka bir kalite katıyordu. Ama üzerinize güneş vurmuşsa uykunuzu devam ettirmeniz

mümkün olamazdı.

Şehirde hatırlayabildiğim kadarıyla herkes oruç tutardı. Oruç tutmayanlar toplumda bilinirdi zaten. Kimse onlara bir şey yapmazdı ama düşük insanlar gibi görülürdü. Şehrin bütün lokantaları Ramazan günleri kapalı olur, bir aylık tatil yaparlardı. Açık bir lokanta vardı, lokal gibi bir şey. Camları gazeteyle kapatılmış olurdu ve içeri girip çıkanlar bir örgüt evine girer gibi etrafı kolaçan ederek girerlerdi. Dışarıdan içeriye girenler bir günah mekanına giriyor gibi görülürdü. Ama bir gün bile birinin oruç tutmadığı için başkaları tarafından dayak yediğini duymuş değildik. Oruç tutmamak zaten aklın kabul edeceği bir şey değildi gibi,

o kadar benimsenmiş,

o kadar kanıksanmış,

o kadar kültürün içinde özümsenmiş bir şeydi.

Cumhuriyet bizim şehrimizde de birçok alana el atmış, alfabe değişikliğiyle, eğitimiyle, laikliğiyle, ama bir tek Ramazanlara bir şey yapamamış gibi. Belki biz öyle zannediyoruz bu zamandan bakınca. Cumhuriyet öncesi nasıl yaşanırdı Ramazanlar, Cumhuriyetle birlikte ne değişti Bunların kaydını tutan bir yer, bir hafıza maalesef kalmamış durumda. Ramazan ayında bütün camilerde mukabele okunuyor. Bazı camilerde öğleden sonra, bazılarında ikindiden sonra insanlar camiye koşup hocanın okuduğu kitabı Mushaf'tan takip ederek veya etmeyerek dinlerdi.Tabii Ramazan geceleri insanların çok daha fazla sosyalleştiği bir büyük olaydı. Herkesin iliklerine kadar hissettiği, hiç kimsenin bir an bile dışına çıkamadığı bir festival ama aynı zamanda ibadet. Bugün o Ramazanların sosyalleştirici etkisinin modern ve hızlı hayat gailesinin içinde bile tamamen yitip gittiğini söyleyemeyiz. Hatta modern zamanlarda Ramazan'ın sosyalleştirici boyutları çok daha farklı alışkanlıklar, kurum ve kuruluşlar ortaya çıkarmış durumda. Ramazan aynasında herkes kendi tecrübesini de yaşar, herkes kendi idrakine de sahiptir. Çocuk idrakinde Ramazan başlığı altında anlattıklarım belki birçok insanın paylaştığı benim kişisel deneyimlerim. Siirt'te