El-Faşir'de İslam dünyasının nasıl bir mazereti var

Gazze'de İsrail'in, iki milyar Müslümana rağmen, onlara karşı ve neticesinde onların aşağılanması sonucunu doğurarak yaptığı soykırım bütün dünya Müslümanlarında travmatik bir etki yapıyor. Bu travmayı İslam dünyasının, daha fazla içe kapanıp bunu büyük bir rızayla kabulleneceğini kimse beklememeli. Kuşkusuz bu aşağılanmaya karşı sergilenen acizlik bir miskinlik değil bir öfke, bir eleştirel bilinç ve iradeye de yol açıyor.

Bunun sonuçları ne İsrail için ne de onu destekleyen, ona göz yuman, onunla iş birliği yapan aktörler için hiç de iyi değil. Herkesin bundan sonrasının hesabını buna göre yapması tavsiye olunur. ABD Başkanı Trump'ın, "Eskiden ABD siyasetinde İsrail aleyhine bir söz söyleyenin politik hayatı biterdi ama şimdi tam tersine İsrail lehine bir söz söyleyenin politik hayatının bitme riskiyle karşı karşıya olduğu" yönündeki tespiti aslında beklenen sonun göründüğünün en iyi işareti.


İSRAİL NORMAL Mİ Kİ ONUNLA "NORMALLEŞME" OLSUN

Bu işaretten herkesin gereken ibreti alması gerekiyor. Bilhassa İslam ülkelerinin, özellikle İsrail ile sözüm ona "normalleşme" adımları atmaya hazırlanan ülkelerin... Herkesin bilmesi gereken şey: anormal olan, istisnai olan, akıl ve tarih dışı olan bir ülke ile normal bir ilişki olmaz. İsrail normal bir varlık (Araplar ondan "devlet" diye bahsetmemek için "kiyan" derler) değil ki onunla normalleşme olabilsin. İsrail varlığı ile normal ilişki onunla savaşmak, en iyi ihtimalle onu yok saymaktır.

Her ne ise Gazze Müslüman dünyanın maruz kaldığı harici bir saldırıya karşı bir imtihan. Bu imtihanın, sadece İsrail'in değil arkasında ABD ve Avrupai güçlerin olması dolayısıyla İslam dünyasını bir çekinceye sevk etmesi bir yere kadar anlaşılabilir. Bu çekinceye rağmen bütün İslam dünyasında sergilenebilecek asgari tutum, Müslümanların başka meselelerde bari birlik kültürünü daha fazla geliştirmeleridir.


GAZZE'Yİ GEÇEMEYİZ DE EL-FAŞİR'DE İSLAM DÜNYASININ NE MAZERETİ VAR

Gel görelim bugün Müslüman dünyanın kendi içinde birçok yerde maruz kalınan birçok çatışma, savaş felaketleri Müslüman dünyanın kendi içinde halledebilmesi gereken meseleler. Sudan'ın El-Faşir şehrine karşı, silahlandırılarak kışkırtılan milislerin işlediği insanlık suçlarına karşı seyirci kalınmasında İslam dünyasının nasıl bir mazereti olabilir Hayır, olay Sudan'ın içinde cereyan edip bitiyor değil elbet. Baştan itibaren söylediğimiz şey, Sudan'da olanlar Sudan'da başlayıp biten olaylar değil.

SUDAN'DA BİRBİRİYLE SAVAŞAN İKİ EŞİT TARAF YOK. Sudan halkının desteklediği, kurumlarıyla, bütün sivil toplum ve siyasi partilerin onaylayıp arkasında durduğu bir meşru hükümet ve ona karşı ayaklanan bir çapulcu, soyguncu grup var. Bu isyancıların büyük çoğunluğu Sudan dışından paralı yapılar olarak ülkeye getirilmiş ve kendilerine sadece yağma ve ganimet vaat edilmiş. Kültür olarak da bedevi halklardan oluşan bu unsurlar bölge ülkelerinden toparlanıyor ve Sudan'a dair en ufak bir projeleri, bir ideolojileri veya bir iyi niyetleri yok. Yağma bittiğinde çekip gidecek şekilde motive olmuşlar. Daha da kötüsü bu unsurların arkasında yine başka bir İslam ülkesi olması.

Daha önce yazmıştık. Sudan'daki bu istikrarsızlığın arkasındaki BAE, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT), yani sözüm ona İslam dünyasının en önemli üyelerinden biri ama şimdiye kadar uluslararası planda, İslam dünyasının içinde İslam dünyası lehine attığı bir hayırlı adımı olmamış. Bütün politikaları İslam dünyasının bütün çatışma bölgelerinde, çatışmaların en önemli sebebi ve tahrikçisi olmak. Ne istiyor, ne yapmaya çalışıyor Kimsenin bildiği yok. İİT'nin bütün resmi misyon ve söylemlerine aykırı davranıyor. Kendi çıkarlarına hizmet ettiğini düşünecek olursak bu konuda da kendisi için bir umut vaat ettiğini söylemek mümkün değil.

Özellikle Sudan örneğinde yol açtığı yıkım ve insanlık trajedilerindeki apaçık rolü faş olduğu andan itibaren bütün İslam dünyası nezdinde büyük bir prestij kaybetmiş durumda. Sadece İslam dünyasında değil, bugün bütün dünyada İsrail'in Gazze'de oynadığı rolden farksız rolüne dikkat çekiliyor. İzlediği politikalarla sadece Sudan'ı istikrarsızlığa sevk etmiyor, bütün İslam dünyasında huzursuzluğun, istikrarsızlığın ve ilkesizce ve kuralsızca çıkar ve işgal siyaseti güdüyor olması dolayısıyla büyük bir tehdit oluşturuyor. Bugün başta Suudi Arabistan olmak üzere Mısır, Somali ve diğer birçok ülke bu istikrarsızlık dolayısıyla ciddi endişeler içinde.