Suriye'de kanlı ve zalim Esed rejiminin gerçek anlamda bir devrimle yıkılışının üzerinden tam bir yıl geçti. 14 yıl devam eden ve sonlara doğru kendisinden iyice umut kesilmiş olan Devrime giden yol 11 gün içinde açılıp tamamlandı. "11 günlük Devrim" diyerek ardında başka bit yenikleri arayanlar olsa da göz ardı ettikleri şey devrimin 14 yıl artı 11 günlük bir kesintisiz süreç olduğudur. Devrimi tamamına erdiren Ahmet el-Şara ve ekibi birkaç senedir İdlib'de adeta bir devlet-yönetimi stajı yapıyorlar ve ilk aşlarda birbiriyle çatışıyor oldukları için devrimcilerden yana umutları tüketen o şiddetli geçimsizliği gidermenin yollarını buluyorlardı.
Sonlara doğru HTŞ ve diğer gruplar arasında oluşan güçlü diyalog, güçlerin birleştirilmesi, meşru amaca odaklanma yönünde ortaya konulan tecrübe devrimin 11 gün içinde başladığı gibi bitirilmesini çok kolaylaştıran bir faktör oldu.
Geçtiğimiz yıl bu vakitler uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu temel sorunları tartışmak için en önemli küresel platformlardan biri kabul edilen Doha'da gündem bir anda Suriye'de olup bitenlerin canlı olarak izlenip değerlendirildiği bir ortama dönüşmüştü. Önceden belirlenmiş bütün gündemler bir anda tali konuma düşmüş, herkesi şok eden Suriye'deki gelişmeler baş gündem haline gelmişti. Açıkçası daha neler olacağı konusunda kesin öngörüler yapmayı sağlayacak veriler de yoktu, ama Forumun son günü aynı zamanda Şam'ın düştüğü gün olmuştu.
Bir sonraki Foruma yani geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen Foruma, tam da devrimin birinci yıl dönümüne denk düşecek şekilde Ahmet el-Şara'nın katılımı Forum açısından anlamlı bir jest oluşturdu. Doha'daki Forumun kesinlikle en popüler ve en çok ilgi gören konuğuydu. CNN'den Christian Amanpour moderatörlük yapmak üzere ismini anons ettiğinde herkes onu görmek için ayağa kalktı, o ise beklenen yerden değil salona izleyicilerin giriş kapısından girdiği için sahneye varışı biraz zaman aldı. Oldukça sakin ve gösterişsiz her zamanki mütevazi ve ağırbaşlı hareketleriyle yerine oturduktan sonra başlayan diyalogda ilk sözleri geçtiğimiz yıl Forum'la Devrimin eşzamanlılığı üzerine oldu. Bu vesileyle Suriye'de 60 yıl devam eden kanlı ve despot bir rejimin, ama aslında yüz yılı aşkın bir süre önce başlamış olan bir kaderin değiştirilmesi yönünde sergilenmiş iradenin bir yılının muhasebesini liderinden dinleme fırsatı bulduk.
BİR YIL SONRA SURİYE HALKI KENDİLERİNDEN KORKUYOR MU, ENDİŞELİ Mİ sorusuna cevaben çok açık ve net bir veri ortaya koydu: Eskiden Suriye içindeki her hareketlilik yüzlerce binlerce insanın evini, yerini yurdunu terk etmesine yol açıyordu. Şimdi düşünün, bir yıl içinde silahlı bir devrim yapıldı ama gelen devrim halk tarafından o kadar beklenen bir adımdı ki, bir Suriye vatandaşı bile evini terk etmek zorunda kalmadı. Bilakis şu ana kadar başta Türkiye'den olmak üzere birçok ülkeden bir milyona yakın insan evlerine döndü bile.
Amanpour'un sorusunu tamamlayan kısımda Şara'nın bir yıl öncesine kadar terörist sayıldığı halde şimdi o konumdan ne kadar uzaklaşmış olabileceği sorusu vardı. Şara her zamanki soğukkanlılığıyla, hiç sesini yükseltmeden terörizm ithamının bugün dünyada bütün kriterlere göre aslı terör estiren güçler tarafından yapıldığını en net şekilde ifade etti. Terörün en nesnel tanımı sivil insanları katletmekse bugün Gazze'de 60 (70) bin sivil insanı vahşice katledenlere kimse terörist demiyor, ama onlar başkalarına terörist diyorlar. Aynı şekilde Suriye'de 14 yılda bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti, siviliyle, çoluk çocuğuyla katleden, 250 binini gözaltında yok eden, 15 milyon insanını da tehcir eden Esad'a bile son gününe kadar kimse terörist demedi. "Ama ben şerefli bir mücadele verdim, 20 yıldan fazla birçok cephede savaştım ve hiçbir sivile zarar vermedim, hatta siviller zarar görmesin diye kendimi ve yanımdakileri tehlikeye attım" derken salonda sözleri sıkça alkışlarla kesiliyordu.
Amanpour'un Şara'ya yönelttiği sorulardan biri de aslında klasik biraz oryantalizm kokan biraz da Şara'nın İslamcılığına dokunduran bir soruydu. Kadın hakları ve özgürlüklerle ilgili İslamcılardan "korkulan" müdahalelerin veya kısıtlamaların olup olmayacağını sordu. Şara olabildiğince sakin ses tonuyla yine İdlip'deki 5 yıllık yönetim tecrübesine referans verdi. Burası önemli çünkü burada uluslararası düzen tarafından tam da İslamcı terörist olarak kodlandığı yerdi. Burada kurdukları üniversitenin 26 bin öğrencisinin üçte ikisinin kadın olduğunu şimdi de hem devlette hem de özel sektörde çalışmakta olduklarını ve bunun değişmeyeceğini anlattıktan sonra bu konudaki sözlerini herkesi güldüren bir espriyle tamamladı: "Suriye'de kadınlar için korkmanıza gerek yok. Asıl Suriye erkeği için kaygılanıyoruz."
Devrim gününden itibaren İsrail'in Suriye'ye yönelik daha önce hiç görülmemiş saldırganlığı malum. Hesapta Esed "Direniş Ekseni" adına İsrail'in en büyük düşmanıydı ama niyeyse çok nadiren İsrail saldırganlığına maruz kalıyordu. Buna rağmen birçok aklı evvel Suriye Devrimi'ni bir İsrail-ABD planına mal etme konusunda yaratıcı komplo teorilerini sergilemekten geri durmuyor. Oysa Esed İsrail için güvenilir bir emanetçiydi. Onun zamanında Suriye toprakları güvenilir ellerdeydi ve burada yaşanan katliamlar, Seydnaya zulümleri İsrail'e sadece memnuniyet veriyordu. Vaka, kendisinin Gazze'ye, Filistin'e yaptığından farkı yoktu ne nitelik olarak ne misyon olarak. Suriye halkının devletin başına gelmiş olması İsrail'in bütün tehdit algılarını değiştirmesine yol açtı.

5