Çoğunluğun hakları azınlık tarafından bu şekilde kıyıma uğradığında seslerini çıkarmayanlar şimdi sanki bu olanlar hiç olmamış, yaşanmamış gibi kendiliğinden yeni bir düzen kuruluyor da burada azınlıkların haklarının nasıl korunacağının telaşına düşmüş.
Suriye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü olarak çalıştığı esnada Esad'ın, halkına uyguladığı katliamların ortağı olamayacağını söyleyerek rejimden ayrılan ve ABD'de yaşamaya başlayan Cihad Makdisi devrimden hemen önce vermiş olduğu bir mülakatta bu çelişkiyi çok çarpıcı sözlerle ifade etmişti: "Bugün Sünni çoğunluğun azınlık rejim karşısında verdiği kurbanların sayısı Suriye'de hümanist duyguları harekete geçiren bütün azınlıkların sayısından çok daha fazla."
Kendisi bir Hristiyan olan Makdisi'ņin kastettiği azınlıklar bugün ABD'nin ve Israil'in tabii ki tamamen çıkarcı ve kötü niyetli himayesine mazhar olan Dürziler, Nusayriler, Kürtler hatta Hıristiyanlar. Makdisi bir Hıristiyan olarak tarih boyunca hiçbir zaman Sünni çoğunluğun zulmüne maruz kalmadıklarını zaten bu zamana kadar kendilerini koruyarak gelmiş da bunun delili olduğunu söyledi. Oysa Baas rejimi ve bilhassa baba-oğul Esad'lar zamanında Nusayrilerin dışında hiçbir azınlığa kendini ülkesinde yaşıyormuş hissinden eser bırakılmamıştır.
Suriye'nin yeniden kendi evlatlarınca şekillenmeye başladığı bugünlerde aslında en bariz görünüm, idareyi ele almış olanların tabi oldukları İslami ve tarihi birikimin onlara azınlıklara zulmetmeye müsaade etmediği, bilakis kendilerine bütün insanların emanetini devralmış olduğu hissini verdiğidir. Yaşanan onca zulme, onca katliama ve kindarca muameleye rağmen bugün yönetimi devredenler nezdinde tarih tekerrür ediyor. İşin gerçeği bu zulme alet edilenler de dahil olmak üzere azınlıklar bugün yüzyıldan sonra yine kendilerini en güvenli hissettikleri bir muameleye mazhar oluyorlar. Ama tam da bu güvenlik sağlandığı anda bazı Batılı güçlerin şimdi "