"Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder"

Açıkçası bu cümleler benim duymaktan ve karşılığını sahada görmekten büyük bir gurur ve sevinç duyduğum şeylerdi. Çünkü beni de var eden itikadi ve ahlaki kodların, hadi daha entelektüel bir tabir kullanalım, teorik yaklaşımlarımın mümkün ve gerçekleşmiş pratiğini görmüş olmaktan dolayı bana büyük bir heyecan veriyordu. İntikamsız bir zafer, Peygamber Efendimiz'in Mekke fethinde bütün insanlığa miras olarak bıraktığı bir zafer ve iktidar modeli. Müslümanlar hâkim olmaya, düşmanlarının yaptığını yapmaya, onların yolunu takip etmeye çalışmıyorlar. Onların davası her zaman bütün insanlar için Allah'ın rahmetinin, merhametinin ve adaletinin bir taşıyıcılığıdır. Bunu pratikleriyle göstermeleri mümkündür ve buldukları bütün fırsatlarda gösteriyorlar işte. Hz. Ömer ve Selahaddin Kudüs'te gösterdi. Müslümanlar fethettikleri her yerde bunu gösterdiler. 3-4 yıl önce Afganistan'da herkesin kendilerinden benzer bir öfkeli ve vahşice intikam beklemeye şartlandığı bir anda Taliban'ın herkesi affetmekle kalmayıp kimseyi görevlerinden bile azletmeden yoluna devam etmesi. İşgal ve zulmü ortadan kaldırmaktır Müslümanların davası. Bunu tam da güçlü oldukları anda göstermeleri ahitlerine ne kadar sadık olduklarının da bir göstergesidir.

ABD'DE "SURİYE IRAK OLUR MU" ENDİŞELERİ

Suriye'de onca yıldır çelik bir perde gibi ülkeyi büyük bir baskıyla yönetmiş olan bir ordu ve yönetim aygıtı var. Onun çökmesi o kadar kolay mıdır Silahlarını bırakmakla geçmişte ülkeyi döndürdükleri mezbahaneden mütevellit suçlarından tamamen masum sayılabilecekler mi Onlar affedilip terkedilse bile bu sefer tekrar örgütlenip eski düzen lehine birtakım eylemler yapmazlar mı

Bu kaygılar bazı ABD çevrelerinde dile getiriliyor şimdi. Karşılaştırma Saddam sonrası Irak'taki durum ile yapılıyor. Saddam'ın komutanları da işgal sonrası çözülmüş ordunun artakalanları olarak örgütlenerek işgale yıllarca kök söktürecek büyük şiddet eylemlerine girişmişlerdi. Şimdi ABD'nin istihbarat çevreleri aynı senaryonun Suriye'de de tekrarlanabileceğini söylüyor. Bu öngördükleri bir ihtimal mi, yoksa içinde kendilerinin de yer alacağı bir komplo mu, doğrusu insan kestiremiyor. Ancak bir ihtimalse Suriye ile Irak'ın farkı Suriye'yi fethedenin bizzat Suriye'nin kendi evlatları olduğu, çıkarıldıkları yurtlarına, evlerine geri dönmüş olduklarıdır. Üstelik bunu yaparken kendilerini evlerinden çıkaranları bile affetmek suretiyle onları, zor da olsa, kazanmayı denemiş oluyorlar. Oysa Irak'ta Saddam'ın Baas yapılanmasında yer almış herkes baştan suçlu ilan edildi ve ondan eski rejimin mağduru Şiiler adına intikam alınması işgalciler tarafından teşvik hatta tahrik ve tensik edildi. Irak'ı bir intikam sarmalının içine sokarak uzun sürecek bir iç savaş bizzat işgalci ABD'nin bir tercihiydi. Oluşan bu şiddet sarmalına da "yaratıcı kaos" diyerek bundan kendine göre bir takım kazanımlar çıkarmaya çalıştı. Bu kazanımı kim elde etti, kime yaradı, neticesinde binlerce ABD askerinin de öldüğü, Irak'ın altın tepsiyle İran'a teslim edildiği ve ABD'nin çıkış yolunu bulmak için akla karayı seçtiği bir final için neden böyle bir maceraya girildiği de beyin yakıcı sorular tabi. ABD'nin her yaptığını akılla, mantıkla, hesapla yaptığını mı sanıyorsunuz Güçlü devlet olmak bazen akla ihtiyaç duymamayı da beraberinde getirebiliyor. Güç sarhoşluğu aklı baştan alır, bazen akılla izahı olmayan işleri gücüne güvenerek yapar da günün sonunda elinde sıfırdan başka bir şey olmadığını görür.Suriye'de silahlarını bırakan veya bırakmayan Baas rejiminin unsurları içlerine sindiremedikleri yenilginin rövanşını almak için veya kurulan yeni hükümeti yıkmak için yeniden Irak'takine benzer bir isyan hareketine girişebilirler mi Zorlanırsa elbette bu ihtimal hiç de imkansız değil, ama bizim görebildiğimiz kadarıyla Şara ve hükümetinin affedici tutumu bunun bütün ideolojik veya meşruiyet gerekçelerini tamamen yok etmiş durumda. Rejimin kendisi zaten şimdiye kadar gayr-ı meşru durumdaydı. Irak'taki Baas'ın bile toplumdaki karşılığı, Kürt ve Şii unsurlara karşı ayırımcı politikalarına rağmen, çok daha geniş ve köklüydü. Oysa Esad'ın kendi halkından, Nusayri kesiminden bile bir desteği kalmamıştı. SURİYE'DEKİ SON DURUMLAR ABD'Yİ DAHA RASYONEL DAVRANMAYA ZORLUYORABD'nin şimdi Fırat'ın doğusunda bulunması için kendine gerekçe saydığı en önemli husus buradaki DAEŞ varlığı. Bu örgütün bildiğimiz kadarıyla zaten savaşacak bir varlığı kalmamış. Buna rağmen geçtiğimiz günlerde ABD'nin bu örgütün lideri Ebu Yusuf'u başarılı bir operasyonla bertaraf ettiği haberleri yayınlandı. Herkes DAEŞ'in bu olayla birlikte diriltildiği ve ABD'nin bu bahaneyi canlandırmaya başladığı şeklinde bir yorum yaptı. Olabilir. Ama bir de biraz daha iyimser olunabilecek bir ihtimal var. Belki de ABD çekilmek için kendine bir yol bulmak zorundadır ve bunun için DAEŞ'in doğrudan lideri olduğu kişiyi öldürdüğünü ilan ederek bu yolu açmaya başlamıştır bile. Zira ABD'nin şu anda JPG varlığını desteklemek için Suriye'de bulunmasının hiçbir haklı, makul veya rasyonel zemini kalmamış durumda. O da biliyor ki, DAEŞ diye bir örgütün varlığı yok. NATO'da müttefiki olan Türkiye ile JPG arasında, daha önemlisi de artık güçlü bir biçimde, arkasında net bir zafer başarısı ve halk desteği olan bir Suriye rejimi ile JPG arasında kalmış olacaktır.