CHP'nin İmamoğlu işgalinden kurtuluşu mu

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 100'den fazla kişinin gözaltına alınmasıyla başlayan süreç bir yargı süreci. Dolayısıyla ilk anda bir refleks olarak devreye girmesi gereken tutum hakkında soruşturma, kovuşturma, gözaltı veya yargılama işlemi yapılanların masumiyet karinesi haklarına saygı duymaktır. Doğrusu bu benim her zaman gözetmeye çalıştığım bir ilke. Türkiye'de yargı sürecinin medyayla birlikte yürütülmesinin ne kadar telafi edilmez büyük erken-infaz hatalarıyla beraber yürüdüğüne dair ibret alınacak yeterince örneğimiz var. Arkadaşımız Mehmet Metiner de haklı olarak işi bu yanından ele almış. Masumiyet karinesinin işletilmesi hiç kimsenin kendini mahkeme yerine koyarak peşinen hiç kimseyi suçlu ilan etmemesini gerektirir. Zira herkesin lekelenmeme hakkı azizdir. Ancak masumiyet karinesinin bir başka veçhesi de vardır ki, türlü iddialarla suçlanıp yargılanan birinin peşin peşin suçsuz ilan edilmemesini de gerektirir.

Birincisi, İmamoğlu ve beraberindekilere yönelik operasyon başladığı andan itibaren ona yapılan operasyonun siyasal bir hesaplaşmadan ibaret olduğu iddiasıyla, hakkındaki hiçbir suçlamayı dikkate almadan reddeden bir savunmacı tutum söz konusu ve bu da bırakınız savunmayı saldırganca bir tutumla İmamoğlu'na yönelik yargı sürecini itham hatta mahkûm ediyor. Oysa ortada çok ciddi suçlamalar var ve operasyon derinleştikçe ortaya çok daha vahimleri çıkıyor. Bu kadar iddiaya bir yargının sırf bir insanın siyasi konumu dolayısıyla göz yumması, pasif bir seyirci kalması her şeyden önce o yargının asli vazifesini ihmal ettiğini gösterir.

İkincisi, İmamoğlu ve Büyükşehir Belediyesi'ndeki iştiraklerle ilgili yolsuzluk, görev ihmalleri, kifayetsiz ve liyakatsizliklerle ilgili yargı sürecine düşmeden önce de ayyuka çıkmış haberler, bilgiler herkesin dilindeydi. Bu konuda bir yargı sürecinin kendiliğinden harekete geçmesini gerektirecek, hatta geçmese o yargıyı töhmet altında bırakacak kadar şayia vardı zaten ve bu olaylar doğal olarak kamuoyunda tartışılıyordu, tartışıyorduk. Bu saatten sonra ortaya daha fazla belge ve delil serileceğinden dolayı yargılama sürecinin de kamuoyunun katılımıyla gerçekleşmesinin önü alınamaz.

Üçüncüsü, operasyona konu olan bilgi, belge ve şikayetlerin büyük çoğunluğu CHP'nin kendi içinden insanlardan geliyor. Yani yargıyı harekete geçiren şikayetler belediyenin kendi içinde aynı partililerin ortaya koyduğu bilgi ve belgeler. Mesela bir hukuk firmasında bir grup insanın çantalar dolusu parayı masaya boşalttıktan sora makinalarla saydıklarına dair görüntüler içeriden sızdırılmıştı ve basit bir araştırmayla bu kişilerin İmamoğlu'nun kara kutusu tabir edilecek şahsiyetlerle ilişkili olduğu da ortaya çıkmıştı. Bu görüntüyü sızdıranlar hiçbir savcının lakayt kalamayacağı ek bilgilerle-ihbarlarla yayınlıyorlardı bunu. Yani, fotoğrafta görülen yatay ve dikey para sıralarının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden ihale kazanan inşaat şirketi sahiplerinden geldiği, yani bunların rüşvet olduğu açıkça söyleniyordu ve bu ihbarı yapanlar AK Partili birileri değildi, CHP içinden birileriydi.

Daha önce gündeme gelen Beşiktaş Belediyesi ve Beykoz Belediyesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları da yine belediye içinden birileri tarafından hiçbir yargı sürecinin kayıtsız kalamayacağı ciddiyette bir ihbarla bildirilmişti. O ihbarlarla Belediye başkanını da kapsayan operasyon yapıldığında bizzat başkanın verdiği itiraflarla ortaya bir dolu ayrıntılı bilgi-belge çıkmış görünüyor. Bu bilgi ve belgeler adım adım İmamoğlu hakkında çemberin daraldığı bir durum oluşturuyordu.

Tabii üstüne Kurultay'da delegelere dağıtılan paralarla ilgili söylentilerin iyice karıştırdığı bir CHP var. Bizzat eski Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Kurultay sürecine vahşice fesat karıştıran bu müdahaleleri herkesin gözü önünde ifşa etmişti. Bu azımsanacak bir suçlama olmadığı gibi zamanla bunun basit bir yenemediğine çamur atma ucuzluğundan ibaret olmadığı da görüldü.

En son İmamoğlu'nun diploması ile ilgili haberlerin de yine İmamoğlu'nun yükselişine ve CHP içinde rakiplerine karşı ortaya koyduğu haksız rekabete karşı birilerinin bir hamlesi olarak ortaya çıktığını hatırlayalım. Bu haberleri de ilk deşip ortaya koyanlar AK Partililer değildi. İmamoğlu'nun diplomasının 30 yıllık olması ona müktesep bir hakkı daha da fazla pekiştirmez. Aksine belki ceza hukuku açısından bu zaman aşımı bir neden olabilse de akademik olarak haksız kazanılmış bir hak yüz yıl geçmiş olsa da geçersizdir. Bunun bir de etik ve siyasi boyutu var tabii. Kendi diplomasını bile hileyle, hülleyle alan birinin bütün işlerinin de bu tarzda olması beklenir ki şahit olduğumuz manzara tam da bunu gösteriyor.