CHP'de hiç değişmeyen alışkanlıklar

Yoksa merkezden belirlediği adayları seçim yapıyormuş gibi istediği şehirlerden dolaştırıp meclise doldurmak, başından beri bir CHP demokrasi standardıdır. 1923 ile 1950 yılları arasındaki seçim uygulamalarını görmek isteyen ufak bir tarih taraması yapsın. 1946'da çok partili hayata geçildiğinde girdiği ilk çok partili seçimde aynı alışkanlıkları sürdürdüğünde ortaya konulan garabet siyaset tarihinin kara mizah klasikleri arasındaki yerini almıştır.

Daha sonraları sandıkta yenemediği rakiplerine karşı askeri, yargı veya bürokratik oligarşilerle birlikte içinde yer aldığı cuntalar da CHP'nin her durumda kendini aşarak sergilediği örnekler olmuştur. Ama tabi hepsi de aynı anlayış, aynı zihniyet, alışkanlıklar ve huyların birer tezahürü olarak.

Şimdi selefinin elinden şaibeli alışverişlerle elde ettiği delege yapısıyla girdiği Kurultay'da aynı yöntemlerle koltuğunu sağlamlaştırmaya çalışırken İBB'deki yolsuzlukları gündeme getirenlerin asla CHP'li olamayacaklarını söyleyerek parti için aforoz mekanizmasını da devreye sokmuş oluyor. Aforoz yetmez, bu CHP'liler aslında bir de "sarayın yandaşları" imiş, bilakis kendileri "menfaat çukuruna düşmüş işbirlikçilermiş ve onlardan CHP'li falan olmazmış". Bunu söyleyince bütün yolsuzluk şaibelerinden kendini de finansörlerini de aklamış oluyor aklınca. CHP'nin bir siyasi alışkanlığı cuntacılıksa, bir başka alışkanlığı ve huyu da parti içindeki engizisyon, aforoz ve tasfiyeler. Ama bir başka alışkanlığı veya belki bir gücü daha var ki kendisine kötü körüne inanan, tuvalet terliği koysa oy verecek bir kitlesinin olması. Hz. Muaviye'ye atfedilen bir hikâye var ya hani.