Beklenen söz adına: Bülent Akyürek'ten "Satılık Adam" ve "Geriye Doğru İleri"

"İnsan; kendisini ilgilendirmeyen tek şeye yani geleceğe kafayı takarak şimdiyi kaybeder ve yıllar geçip sarı yapraklar gibi uçuştuğunda bu kez yine şimdiyi yaşamak yerine geçmişi düşünüp kendinden kaçar, çünkü şimdi denen zaman dilimi sadece cennette ikram edilecektir. Cennet; sonsuzluk içindeki en sonsuz şimdidir. Şeytan; kıllı parmakları ve uzun kirli tırnaklarıyla Hz. Adem'e bir adım sonrasını, geleceği göstererek kandırdı. Artık hepimiz kaybettiğimiz şimdiyi arıyoruz, şeytan arkamızdan gülerken...

Ruhumuz bir köpek gibi kemiklerimizi toprağa gömüp gider. Ruh gider çünkü altının kıymetini sarraf bilir. Bedenin bir kıymeti olsaydı onu dünyaya terk edip gitmezdik. Ruh çekip gittiğinde bedenimiz gübreye dönüşür; o büyük aklımız, icatçı beynimiz, eserlerimizi üreten muhteşem ellerimiz ya böceklerin ya da bitkilerin yiyeceği olur. Bu döngünün farkında olanlar yaşantılarına anlam yüklemeye çalışırlar. Hayattayken ölümü yenmenin tek yolu vardır, yaşarken ölmek! Toprağa gübre olacak bedenimizi değil bizi ahiretteki cennete taşıyacak olan ruhumuzu doyurabildiğimizde, belki o zaman dünya çekilebilir güzel bir zindana dönüşebilir."

14 yıllık bir suskunluğun ardından mübalağasız edebiyat dünyamıza yepyeni bir soluk getirecek, devrim sayılacak iki müstesna eseriyle bomba tesirli bir dönüş yaptı Bülent Akyürek.

14 yıllık suskunluk diyorsak, sesini biz duymadığımız için. Yoksa ortaya koyduğu iki eserden de anlıyoruz ki bizden uzak olduğu dünyasında da o hiç durmamış, susmamış, konuşmuş, düşünmüş, hissetmiş, yaşamış ve gördüklerini, duyduklarını, idrak ettiklerini yazıya dökmüş. Yaşadıklarını sadece kendine yaşamamış, gördüklerini kendine saklamamış, sadece kendini izleyip kendini gözlemlememiş, yaşadığımız dünyayı da gözlemlemiş ve kendine özgü bir yolla dile getirmiş.

"Satılık Adam" bir roman, "Geriye Doğru İleri" ise kendi üslubuyla bir deneme kitabı, ama her ikisi de şiir tadında, kendine özgü üslubuyla. Edebi türlerin kendine özgü kuralları formatları vardır, ama çığır açıcı eserler ortaya koyanlar bu kuralları aşabildikleri, kendi kurallarını, kendi harikulade üsluplarını ortaya koyabildikleri ölçüde kendi yollarını da açar, emekleri bir eser olarak temayüz eder.

Bu farkı daha önce Gökhan Özcan'ın Hiçbişey'inden başlayarak ortaya koyduğu bütün eserlerinde de hissettik. O da hepimizin baktığı dünyada görülmesi gerekene kendine özgü çağrısıyla dikkat çekiyordu, hâlâ çekmeye devam ediyor. Yaşadığımız gerçekliğin, çivisi çıkmış, dağılmış dünyamızın toparlandığı ve anlam bulduğu bir mesken gibi dilleriyle.

"…(H)ayat gittikçe anlamsızlaştığı için bir gün gerçekliğini yitirdiğinde yaşanan en gerçek şeyler destana dönüşür, edebiyata bürünür ve böyle kurtulur yüklerinden küçük insanlar" diyor Bülent Akyürek. Adını kendi diliyle koyuyor modern insanın gittikçe içine gark olduğu anlamsızlığın. Romanı da ilk ortaya çıkaran motivasyon bu değil miydi Tanrı'nın sustuğu, değerlerin parçalandığı ve dünyanın artık kendiliğinden anlamlı olmadığı bir çağın epik biçimi. Yine de kaybolan anlamı romanda da bulamadı modern insan. Roman kahramanı, dünyayla uyum içinde yaşayan bir epik kahraman değil; anlam arayan, yanılan ve çoğu zaman başarısız olan problematik bir özne olarak belirdi. Ama roman da zaten kendisinden ilk beklenen format içinde kalmadı. Çoğaldı, çeşitlendi, romancının kişisel deha özelliklerine göre farklı örnekleri ortaya çıktı. Her biri de kendi yolunu açtı, kendi sözünü söyledi.

İlk romanını yazdığı günden beri hatta belki daha ilk romanını yayınlamadan önce de tanıdım Bülent Akyürek'i. Elazığlı ama ilk romanı itibariyle "ulusa hep Ankara'dan seslendi". Sözünde Ankaralı olmanın bütün gerilimleri, insan çeşitliliği, tecrübesi ve ama Ankara'nın aydınlanmacılığına, modernizmine, üstenciliğine, bürokratik kibrine karşı en etkili direnişi en şairane ironisiyle ortaya konulur.

14 yıllık uzletinden önce yazdığı kitapların sadece başlıkları bile kaleminin nasıl bir mücadelenin içinde bilendiğini çok çarpıcı bir biçimde gösterir: Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır; Mavi Marmara Risalesi; Güzel ve Etkili Susma Sanatı; Felsefeden Acil Çıkış; Çöldeki Penguen; Cinnetim Cennetimdir; İtin Biri; Yağmur Getiren Fırtına; Zamanın Efendisi; Kurumuş Ağaçlara Fısıldayan Çocuk; Kışın Uyumak İstemeyen Ayı Yavrusu.