Anormal olan İsrail ile kim nasıl normalleşebilir

Aksa Tufanı'nın en önemli etkilerinden birisi de İsrail ile tüm hızıyla devam etmekte olan sözüm ona "normalleşme" sürecinin akamete uğramış olmasıdır. Sözüm ona diyoruz, çünkü aslında normalleşmeye dair İsrail'in tek beklentisi bütün Ortadoğu Arap-İslam ülkelerinin kendisine biat etmesi ve onun insanlık dışı işgalci siyasetlerine sessiz kalmalarıdır. Trump'ın öncülüğüyle 2020 yılında başlatılan süreç aslında bu ittifaka katılan ülkelerin İsrail'i diplomatik olarak tanımalarını, Büyükelçilik açmalarını, Karşılıklı ticaret, turizm, yatırım, teknoloji, sağlık, tarım ve güvenlik iş birliği alanlarını geliştirmelerini, Havayolu ulaşımı ve doğrudan uçuşların başlamasını ve Filistin meselesinde daha ılımlı, iki devletli çözüm vizyonunu destekleyen bir tutum takınmalarınıöngörüyordu. Bu ufuktaki yeni ilişkiler düzeninin adına da "normalleşme" denilmiş olacaktı. Ancak bu şartlara Arap ülkelerinden ziyade İsrail'in uymasının çok daha zor, hatta imkânsız olacağı zaten belliydi. Çünkü anlaşmanın son maddesi olan Filistin meselesinde iki devletli çözüm vizyonunu İsrail'in fiilen kabul etmesi mümkün olmayacaktı, ama bu zaten anlaşmanın son maddesi olacaktı, yani önce "normalleşme" sonra bu konuya sıra gelecekti ki buna hiçbir zaman sıra gelmeyeceği için, hatta normalleşme sürece tamamlandığında bir yandan da devam etmekte olan İsrail yayılmacılığının sonucu olarak Filistin diye bir yer kalmamış olacağı için bir oldubitti durumu yaratılmış olacaktı. Trump'ın niyeti ve planı neydi bilemeyiz ama bu süreçte İsrail'in niyeti de planı da buydu. Ne yazık ki birçok Arap ülkesi bu sürece katıldı veya katılmak zorunda bırakıldı. BAE ve Bahreyn oldukça gönüllüydü bu anlaşmaya katılmakta. Sudan 2019 yılında BAE desteğiyle ülkesinde yaşanan istikrarsızlık ortamında, halk tarafından seçilmemiş ve ömrü bir yıl bile sürmemiş bir geçiş hükümetine bazı uluslararası yaptırımların kaldırılması vaadiyle normalleşme dayatması yapıldı. Bu anlaşmaya resmen katılan bir de Fas oldu. Ancak son günlerde tel Aviv caddelerinde Bölgesel Güvenlik Koalisyonu (Regional Security Coalition) isimli bir kuruluş tarafından yayınlanan bir panoda bu anlaşmaya katılmamış birçok ülkenin liderleri de katılmış gibi gösterilerek İsrail adına bir pembe hayal kurulmuş. 7 Ekim'den beri Gazze'de bir avuç Kassam Tugayı karşısında 640 gündür rezil rüsva olmuş ve 12 gün savaşının hemen ardında darmadağın olmuş bir İsrail'in sarıldığı bir moral kürü olarak görülebilir belki ama durum şu anda bu panonun yansıttığından çok daha uzak.

Bir defa 7 Ekim Aksa Tufanı bu panodaki liderlerin tamamını bu anlaşmaya fersah fersah uzaklaştırmış bulunuyor. Bu anlaşmaya resmen katılmış olanlar bile konumlarını İsrail'in bugünkü durumu karşısında gözden geçirmek zorunda bırakıyor. Suudi Arabistan zaten Filistin meselesi çözülmeden bir daha İbrahim anlaşmasından bahis bile açılmasını istemediğini duyurdu.


AHMET EL ŞARA'NIN İSRAİLLE NORMALLEŞME İHTİMALİNİ SEVMEK O panoda yer alan Irak, Umman, Filistin liderlerinin bugünkü veya yakın ve orta vadedeki bir konjonktürde İsrail'le temas kurmaları bile ham hayal. Gerçeklerden çok uzak bu panodaki isimlerin yine de hiçbiri Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara kadar dikkat çekmedi tabii. Şara'nın baştan beri sözüm ona "direniş ekseni"ne karşı ABD ve İsrail'in desteklediği bir isim olma ihtimalini pek seven çevreler bu panoya evhamlarını doğrulayan mutlak bir referans gibi sarıldılar hemen. Panoya İbrahim Anlaşmasına resmen katılmış isimlerin resmi bir listesi gibi yaklaşıldı. Oysa bu pano böyle bir şey değil, hiçbir resmi tarafı da yok. İsrail'deki Bölgesel Güvenlik Koalisyonu isimli sivil bir oluşumun İsrail için kurduğu iyimser bir gelecek hayali. Resmi internet sayfalarına göre bu kuruluş "7 Ekim'den yaklaşık bir yıl sonra kurulmuş ve İsrail'in güvenliğini sağlamayı amaçlayan"İbrahim Kalkanı Planı"nıdesteklemek üzere bir araya gelen güvenlik, diplomasi, iş dünyası, yüksek teknoloji ve araştırma alanlarındaki çok sayıda ve farklı kesimlerden kamuoyu figürlerini ve kanaat önderlerini temsil etmektedir. Koalisyon, askeri, siyasi ve ekonomik gücü birleştiren yeni birsiyasi-güvenlik vizyonuihtiyacına inanan çeşitli kuruluşları, araştırma enstitülerini ve organizasyonları bir araya getirmektedir. Bu vizyon, İsrail'in güvenliğini güçlendirmenin temel yolu olarakbölgesel fırsatların değerlendirilmesini