Anlatıyı düzeltme adına: "Kutsal İşgal" ve "Şifa Hastanesi 14 Günlük Vahşet" belgeselleri

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze halkına karşı uyguladığı emsalsiz soykırım 11. Ayını da doldurmak üzere. İsrail her gün kendi vahşet ve cürüm çıtasını aşarak soykırımına devam ediyor. Dünyada akıl, izan ve vicdan sahibi herkes bu olup bitenlere isyan ediyor, ama bu isyanların, itirazların hiçbiri gözü dönmüş İsrail'i durdurmaya yetmiyor. Çünkü bu insanlık dışı katliamların, soykırımın failleri ABD tarafından korunuyor, Avrupa devletleri tarafından aklanıyor ve Arap ülkeleri tarafından da beklentilerle seyrediliyor. İsrail'in saldırganlığını 7 Ekim'den sonra Hamas'ın saldırısına karşı bir cevap olarak aklamaya çalışanlar da var. Sanki 7 Ekim'den önce İsrail kendi halinde, barış ve adalet dağıtan normal bir ülke imiş gibi. Yüzyıldır işlenen Yahudi mağduriyeti üzerinden oluşturulan devasa bir iktidar alanı var. İsrail'i var eden Siyonizm bu mağduriyet üzerinden ne hikayeler üretti, ne masallar uydurdu da milleti ayakta uyuttu şimdiye kadar. Bu mağduriyetten İsrail gibi bütün insanlığın başına musallat olmuş canavar bir yapının çıkmış olması devasa bir medya ve iletişim sektörünün, stratejik bir iletişim faaliyetiyle mümkün olmuştur. Şimdiye kadar hep bu kadar mağdur bir kavimden nasıl bu kadar canavar bir yapının ortaya çıkmış olabildiği üzerinden sorgulandı süreç. Medya illüzyonlarının becerilerine vakıf oldukça bu canavarlıkta bir yapının geçmişte yaşamış olduğu iddia edilen mağduriyetlerin gerçekliğini sorgulamak gerektiği de ortaya çıkıyor. Bunu sorgulayanların başına geçmişte neler geldiğini biliyoruz (Garaudy mesela), ancak bugün ortada artık çok daha veri sözkonusu. Esasen 7 Ekim'le birlikte Siyonizmi tolere eden batı-merkezli değerler dünyasının bütün ikiyüzlülüğü, sahteliği ve kofluğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Tabii nasılsa ortaya çıkmış diye yan gelip yatmamak lazım. Bunları belgelemek lazım, duyanlara duymayanlara en etkili biçimde anlatmak, göstermek lazım. Belgelenmeyen şey, ne kadar ayan beyan yaşanmış olsa da unutulabiliyor, unutuluyor. Unutulunca da tekrarlaması daha bir kuvvetle muhtemel oluyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul'da bu yönde iki belgesel çalışmasının sunumu vardı. Biri TRT World tarafından hazırlanmış olan "Kutsal İşgal" başlıklı bir belgesel. 7 Ekim'den 2 ay sonra Batı Şeria'daki (Gazze değil) "yerleşimci" olarak bilinen gaspçıların arasına sızarak ortaya çıkardığı belgesel, bu gaspçıların dünyanın birçok yerinden nasıl bir dinsel motivasyonla gelip Filistinlilerin topraklarına nasıl bir iştahla el koyduklarını gösteriyor. Bu gasp hali, İsrail işgalinin rutin uygulama pratiği ve yıllarca Batı medyasında bile bu "yerleşimcilik", Yahudilerin tarihte maruz kaldıkları Holokost veya sair haksızlıkları dair hikayeler eşliğinde mazur, hatta olabildiğince masum bir eylem olarak görüldü. Topraklarını gasp ettikleri Filistinlilerse sanki kendilerine tarih boyunca zulmetmiş insanlarla eşleştirildi.Bu, Siyonist projeye hizmet eden batı medyasının olayı yansıtma biçimiydi tabii. 7 Ekim'den itibaren bu yerleşimlerin "gasp" boyutu bütün dünyada çok daha fazla görünür hale gelmeye başladı. Bu da 7 Ekim'in büyük bedel ödeyerek de olsa Filistin davasına büyük katkılarından biri oldu.TRT World'un belgeselinde bu yerleşim programına gönüllü olarak katılıp dünyanın birçok yerinden gelen Yahudilerin ardındaki dinsel motivasyonlar çok çarpıcı bir biçimde dikkat çekiliyor. Bu Siyonist teoloji özü itibariyle nefret dolu, insanlığa dair vaat ettiği hiçbir iyilik yok. Kendisi gibi olmayan bütün insanlara karşı nefretten, aşağılamadan ve düşmanlıktan başka bir duygu telkin etmeyen bu teoloji elbette Yahudiliğin sahih inancı olamaz. Bu sapıkça insan eli değmiş ve insanlık için son derece tehlikeli teoloji bugün Gazze'de işlenen soykırımı yine dinsel gerekçelerle meşru gösterebiliyor. Bütün insanlığın vicdanını sızlatan her bir çocuğun ölümü bu çürümüş kalplerde zerre üzüntü oluşturmuyor bilakis büyük bir coşkuya yol açıyor. İnanılması gerçekten çok zor bir şey. Bu nasıl bir inanç, nasıl bir değer dünyası, nasıl motivasyon Asırlardır Müslümanların ensesinde barış, kılıç, insan