Peygamberimizin bıraktığı mirasa sahip çıkalım!

Bir Yahudi akademisyen şöyle diyor: "Sizin Müslümanlar olarak başınız hep dik olmalı; çünkü sizin dininizde baş eğmeye sebep olacak hiçbir şey yok." Batı'nın cins adamları doktora tezinin başına "Besmele"yi yazıyor. İnceliyor, Rahman ve Rahim Esmâ-i Hüsnâ'yı da inceliyor. Bizler nasıl Müslümanız Yusuf İslam; 'pop sanatçısı' olduğu dönemde dinleri inceledikten sonra Müslüman oluyor. Cidde'de basın mensupları etrafını sarıp 'Nasıl Müslüman Oldunuz' sorusuna cevap verirken 'İyi ki önce dinleri inceleyip Müslüman oldum. Önce İslâm ülkelerini gezseydim Müslüman olmazdım. Çünkü incelediğim İslâm başka, Müslümanların hâliyaşayışları başka' sözleri bugün de geçerli.

Bu gerçeği, maalesef İslâm hassasiyetli bilinen pek çok kanaat önderimiz dahi göremiyor, itiraf edemiyor. Cumhurbaşkanı'nın dindar nesiller yetiştirme sözü etrafındaki tartışmalara katılan bazı ağızlar ve kalemler, dindarlık deyince sadece camii ile evi arasında gördüler. Hayat tarzlarına sokmadılar. Yetiştiğiyetiştirildiği muhitin ölçülerini din hâline getirdiler. Oysa Din'in temelinde önce varlığı, mutlak birliği, sıfatları, isimleri, fiilleri ve bütün hükümleri ve icraatıyla Allah'a, âhirete, vahye ve peygamberliğe, İlâhî kitaplara, meleklere ve kaza-kadere iman yatar. Bunların arkasından namaz, zekât, oruç ve hac başta olmak üzere ibadetler, uyulması gereken başka farzlar, kaçınılması gereken haramlar, muamelât hükümleri, sonra bir tedavi hukuku olarak cezaî hükümler gelir. Ahlâk da elbette esastır; ahlâkın bir kısmı yine Din'in hükümleri çerçevesindedir; bir kısmı da Din'i yaşamakla ulaşılan faziletlerdir. Müfessir olarak bilinen İbn Abbas'ın Dinimizin dört kısımdan meydana geldiği (Akaid-Ahlak-İbadet- Muamelat) ifadesi de canlı tutulmalı, dindarlığın bu dört hususu topyekûn yaşama şartı da unutulmamalıdır. Şimdi düşülen hataların başında bu yekpareliğin yitirilmesi olmuştur. Bir yanda Din'i ne ise, Cenab-ı Hak onu nasıl buyurmuşsa o olarak görmekten ve göstermekten kaçınma, âdeta utanma davranışı, diğer yanda Din'i seremoni haline getirilmesi birkaç ibadetten ibaret görme, belli gün ve gecelerde 'kutlama' şeklini alması. Hatta 'Kutlu Doğum Haftası'nın kutlandığı dönemlerde de hep 'hoşgörü' işlendi, güllerçiçekler atıldı. Âdeta hayata hiç müdahale etmeyen, tavır koymayan 'emri bil maruf nehyi anil münker'i yapmayanyaptırmayan bir düşünce ki Batı kaynaklı ve Hıristiyanlık gibi belli günlere tahsis edilen bir din anlayışı yerleştirildi. Alıştırıla alıştırıla, sessiz, sakin ve medyanın tamamı, internet de emirlerine verilerek. Gerçek bir dindarlık örneğini Kur'an bize şöyle öğretiyor:

Allah Resulü zamanında iki kişi aralarında nizalaşır ve çözüm için Allah Resul'üne gelirler. İçlerinden biri, Allah Resul'ünün hükmünü kabullenemez. Bunun üzerine şu âyet-i kerime iner: "Hayır, hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarındaki çekişmeli, ihtilâflı anlaşmazlıklarda, seni hakem yapmadıkça, senin icraatından, uygulamandan dolayı içlerinde hiçbir burukluk duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe Senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı ve itiraz duymadan tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmayacaklar veya iman etmiş olmazlar." (4 Nisâ 65)

Sana göre İslam, bana göre İslam, o kavme göre İslam, şu coğrafyaya göre İslam' diye bir şey olmaz. İslam, asliyetiyle, muayyendir ve mahfuzdur. İslam'ın asliyetini değiştirici tefekkür olmaz. İslâm; Allah'ın vahy ettiği Hak Din'dir. Hz. Muhammed (aleyhisselam), Allah'ın Resul'üdür ve İslam'ı tebliğ etmiştir; ayrıca kendi sözleriyle, amelleriyle halleriyle bütün hayatıyla İslam'ı yaşamış, tatbik ve talim etmiştir. Müslümanlarla müzakere ediyorsak, meseleyi Kitap'a ve Sünnet'e göre çözeriz. Hıristiyanlarla tartışıyorsak, Mâide sûresinin 3. Âyeti unutulmasın. (Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size din olarak "İslâm'a" razı oldum.) Bir İslam âlimi, bir İslam mütefekkiri, bir İslam bilgilisi; dini bir meseleyi İslami ilimlere göre anlatır. Herkes kendi nefsinden ve gerçeğinden dilediği kadar taviz verebilir, ama İslam'ın hakikatinden taviz vermek gayretullaha dokunur. Dine zam da tenzilat da yapılamaz!

Adalet, Din'in hiçbir şeye feda edilemeyecek dört temelinden biri, İslâm da Allah'a, dolayısıyla adalete tam teslimiyet, kanunlar karşısında mutlak eşitlik, bunun için de benliği aşma, nefse rağmen yaşayabilme, hatalarımızı rahatlıkla kabullenme, buna karşılık, övülmeyi kendimize yapılmış kötülük görme dinidir. Kur'an-ı Kerim:

"Ey iman edenler, Allah adına Kur'an'ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler, Allah için doğruları konuşan şâhitler olarak, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni adâletle yaşatanlar, ayakta tutanlar, sosyal adâleti, sosyal güvenliği sağlayanlar, refah payını artırarak dengeli dağıtanlar olun; kendinizin, yandaşlarınızın, ana-babanızın, akrabalarınızın aleyhinde de olsa, düzenin kurallarını aksatmadan uygulayın. Zengin ve fakir de olsalar uygulamada ayırım gözetmeyin; şunu bilin ki, Allah onlara sizden daha yakındır.