Üstad Necip Fazıl'a minnettarız unutmayalım unutturmayalım!
Üstad Necip Fazıl'a minnettarız unutmayalım unutturmayalım!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Üstâd ile ilgili daha önce yazdığım yazımı 42. Vefat yılı münasebetiyle rahmete, minnete, şükran borcumuza vesile olmasından dolayı yazıyorum.
Üstâdın cenazesinden sonra gönül dostlarıyla "Üstadla Hatıralar" bahsiyle uzun sohbetlerimizi, bize kazandırdıkları 'öz güven'i, heyecanlarımızı, imanın bedel istediğini, her Müslümanın bu bedeli ödemesi gerektiğini, kendisinin her türlü dünya nimetlerine; hapis hayatı ve işkenceyi tercih ettiklerini, 'imtihan dünyası'nın her çeşidine hazır olunması gerektiğini, dâvâ adamlığı" şartını taşıyan bir adamdan nasıl korkulduğunu yaşanmış misallerle anlatmıştık birbirimize.
Üstâd Necip Fazıl'ın san'at gücünü inkâra, ciddiye alınabilir vasıftaki hiçbir edebiyat tarihçisinin tâkati yetmez. Yetmemiştir de. Necip Fazıl, bu hakkının teslimini, takdir bekleyerek değil, mukavemet edilemez gücüyle sağlamıştır. Kapıları kırarak, tuzakları aşarak, zincirleri parçalayarak, surları delerek sağlamıştır. Öyle bir san'at gücü vardı ki; haksız bir tezi bile söz ve yazı ustalığıyla, haklıyı savunmaya çalışanlara karşı üstün gösterebilirdi. Hakikati savunan Necip Fazıl'ın gücünü varın hesab edin! O'nu yok saymaya çalışan biri, kendini yok sayılmaya mahkûm eder. Bunu da solcu olsun olmasın, hiçbir akıl sahibi göze alamaz.
Sol, üstâda yanıktır. Öfkeleri buradan kaynaklanıyor. "Ah, ilk hâlinden sonra, sol'a meyletseydi!" hasreti-hayıflanışı içlerinin dinmeyen sızısıdır. Biz sol'un da kabul etmek durumunda kaldığı insanlarımız dışında, kendi kıymet takdirimizi kendi ölçülerimizde gerçekleştiremiyoruz. Sol kabul etmemişse, ansiklopedilere, edebiyat tarihlerine, okul kitaplarına giremezsin. Asıl çözülmesi ve üzerinde durulması gereken mesele budur. Bir kıymet ifade eden ve eserler vermiş yüzlerce isim sayabilirim ki, haklarında tek satırlık bilgi edinebileceğiniz hiçbir kaynak bulamazsınız. Ama sol'un acemi kalemlerine bile yer ayırılmıştır! Acıdır ama gerçektir. Kendi kıymetlerimizi, sol'un vizesine muhtaç kılmışızdır.
Necip Fazıl'ın dil anlayışını, san'at-şiir-tefekkür anlayışını devam ettiren, (cevheri varsa aşarak tekâmül ettirerek devam ettiren) kaç kişi yetiştirebildik Yetiştiremeyişimizin önemli sebeplerinden biri, "sol'un vizesini şart kabul eden" vahîm anlayıştır.
67-68'lerde Ortaokula giderken "Büyük Doğu" dergileriyle tanıştım. Daha sonra konferansları, çeşitli gazetelerde yazdığı makaleleri Bir diğer Üstâd Sezâi KARAKOÇ'un "Diriliş"i bizi o günlerde anne sütünü emen çocuklar gibi besliyordu. Zamanının en güzel fikir ve sanat dergisi idi Büyük Doğu. Sahafları dolaşmamız eski sayılarını temin için yapılan pazarlıklar Dönüş parası kalmadığı için eve yaya dönüşler, vs. Her sayısını incelerken "aşağılık kompleksi"nden kurtulduğumuzu hissediyor, din düşmanlarına karşı mücadeleye hazırlanıyor, meşrû zeminde bilgili ve kültürlü yetişerek muhataplarımızı susturuyorduk. Zamanla bu dergi fikrî mücadelenin kavga dergisi oldu. Eski sayıları bize "tarih şuuru" veriyordu. Meselâ; Bir sayısının kapağında kocaman bir kulak resmi. Altında da şu yazı: "Başımızda kulak istiyoruz." İsmet Paşa'nın dergiyi kapattığını ileriki sayılarından anlıyoruz. Bakıyorsunuz bir başka gün bir başka kapak. Bir cennet ırmağı ve altında Yunus'un mısrasıyla Anadolu'yu târif ediyor:"Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu."Bir başka kapakta harikulâde güzel yüzlü bir kız çocuğunun ağlayan resmi altında izahat: "Milletçe Ağlıyoruz." Tabiî CHP'nin elinden. Bir defasında yine Büyük Doğu'da, "Allah'a itaat etmeyene itaat olunmaz" hadîsini neşretmiş ve tabiî kapatılmıştı.
Hayatının aşağı yukarı her şeyini Bâbıâli isimli kitabında büyük bir açık kalplilikle anlatmıştır.Hafakanını "Cinnet Mustatili" isimli eserinde bulursunuz. Burada hapishane hatıralarını anlatmıştır. Bilmiyorum dünyada böyle bir başka eser var mıdır