Türkiye; milletin, ümmetin umudu, Batı'nın kâbusudur

Türkiye; milletin, ümmetin umudu, Batı'nın kâbusudur

Yaşar Değirmenci

Türkiye, dünün Osmanlısıdır! Selçuklusudur.

Bizim manevi-milli yapımızı zayıflatacak olan her şey Batı'ya sevimli gelir. Ne kadar yozlaşmak istersen Batı o kadar alkışlar. Çünkü "sömürü" hesapları öyle gerektirir. "Canım artık sömürü devri kapandı" diyenler aldanıyor. Çağımızda sömürünün alası var! En tehlikeli ve en tahripkâr sömürü metodu günümüzde uygulanıyor. Batı, kendininkiler dahil bütün ideolojileri tesirsiz hale getirmiştir. Artık, insanı mevcut hayat tarzına karşı koyabilecek bir güce kavuşturmak mümkün değildir. "Hayat tarzı" boyunduruğundan kolayca kimse kurtulamaz. Böyle olunca klasik sömürü metodlarına lüzum yoktur, onların konusu kalmamıştır. Bırakın insanları bey gibi yaşasınlar! Her şey serbest! Her türlü teselli ve eğlence ilgisiyle meşgul olabilirler! Kültürlerini, geleneklerini yaşatmaya çalışabilirler; etnik heveslerle coşabilirler! Yeter ki "Hayat tarzı boyunduruğu" sapasağlam yerinde dursun! Bir tek istisna var, bir tek kaygıları var: İslam! İslam'ı Ortadoğu'da hallettiler. Ortadaki bazı hırçınlıklara bakmayın. Batı onlardan memnundur. Gerekli gördüğünde bilhassa provoke ediyor! Saddam biraz ileri gitmişti, aldılar. Diğerleri zaten vaktiyle ayarlanmışlardı. Tezatlı görünümüne rağmen Ortadoğu tam bir "ince ayar" kilidi altındadır. Batı'nın İslam açısından tedirginlik duyduğu yegâne ülke Türkiye'dir, Türkiye'yi bertaraf etmeden, Batı'nın İslam korkusu ortadan kalkmaz. Türkiye'nin tarihi var, birikimi var, tecrübesi var. Uzun sözün kısası: Türkiye; milletin, ümmetin umudu, Batı'nın kâbusudur. Türkiye, dünün Osmanlı'sıdır! Selçuklu'sudur.

Batı'nın derdi, Kürt kimliğinin tanınması falan değildir; Kürt kardeşlerimizin de olduğu "Müslüman Türk kimliği"nin belirsiz hale gelmesidir. Batı'nın derdi bu! Türk'süz Kürt, Kürt'süz Türk anlayışının sonucu da İslâm'sız Türk ve Kürt! Bunların hep yanında olanlar da adını Türk ve Müslüman ismi koyan devşirmelerdir. Adı "Ekrem" soyadı "İmamoğlu" olup Kıbrıs'ta yaptığı caniliklerle, katliamlarla, toplu mezarlarla, anılan Makarios heykeli yapacak kadar alçalanlar bu güruhta bulunan Siyonizm'e alkış tutanlardır. Vatanını koruyan Filistin mücahitleri Hamas'a terör örgütü diyenlerdir. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa'ya ve Filistin'e sahip çıkılmasına "orada ne işimiz var" diyebilen Peygamberimizin Miracından bile haberi olmayanlardır. Bunlar bale ve yabancı dil eğitiminin başlama yaşına ses çıkarmazken, küçük yaşta dinî eğitim alanlara 'orta çağ' diyen kafaları, kalpleri, bakışları, zihinleri esir alınmış, gönül ve iç dünyaları vahiy susuzluğundan kurumuşkurutulmuş "kültürel inkâr" hastalarıdır.

Öyle insanlar, öyle insanlarla karşılaşıyor ki hiçbir ortak tarafı yok. Oturması, kalkması, giyinmesi, konuşması, alışkanlıkları, zevkleri, değer hükümleri, "arkadaşlık-kardeşlik-komşuluk" anlayışları, üzüntüleri-sevinçleri her şeyleri farklı. Ayrı kıtalarda bile olsa, böylesi olmaz. Bırakınız ayrı cemiyeti. Bu hal, "bilim teknik ve ekonomi her şeyi halleder" gafletinden doğmuştur. Teşhisi cesaretle koyalım. Osmanlı'da çeşitli unsurlar yaşıyordu ama; cemiyetin sokaklarında meydanlarında, evlerinde, çarşılarında, havasında, suyunda yaşanan hayat, yürüyen-akan hayat, bir kültürel şahsiyetlilik karakterine sahipti ve insanları birbirine yaklaştırıp benzeştiriyordu. "Bilmem kaç çadırdan koca bir devlet kurduk" sözüne Yahya Kemal'in "Hayır! Büyüdükten sonra çadıra döndük!" şeklinde bir cevabı vardır. Maksadı, ahengin ve ruhun kaybolmasına işaret etmekti.