Suriye'de galip gelen fetih ruhu oldu

Suriye'de galip gelen fetih ruhu oldu

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Fetih ruhu taşıyanların hayali her zaman gerçektir! Uğruna yaşanılır ve ölünür! Suriye'de yaşananları hemen herkes kendi düşüncelerine göre değerlendirir, tarihi açıdan bakmayı önemsemez, aidiyetini, kimlik ve kişiliğini unutur, medeniyetimizden habersizse her kafadan bir ses çıkar. Ağzı olan konuşur. Katliamların, caniliklerin, bütün vahşetlerin yaşandığı, kendi ülkesinin insanlarına akla hayale gelmeyen insani tarafı kalmamış putperest Esad'ın yaşattıklarına ses çıkartmayanlar da bu ülkede yaşayan, yaşadıkları zulümden dolayı ülkelerini terk eden 'Göçmenler'e de her türlü yanlış ve kötü davranışları gösteren de bu güruh! Çok kısa hatırlayalım yapılanları. Bosna'da katliam yapıldı, Batılı BM askerlerinin gözetiminde. Irak'ta 1,5 milyon insan katledildi, Irak içinde kitlesel göçler, Irak dışına göçler ve sürgünler yaşandı. Bütün bunlar da, "Irak'a demokrasi getireceğiz" denilerek yapıldı.

Suriye'de yaşanan katliamlardan kurtulmak için Suriye nüfusunun yarıya yakını ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ama işte olanlar oldu. Bütün teorileri, senaryoları, analizleri alt üst ederek, bütün karamsar, kötümser yorumları çiğneyerek, hatta aklı bile aşarak özgür Suriye'nin bayrağını Şam'ın Emevi Meydanı'nda gururla dalgalandırdılar. "Allah ol der ve olur." Muhalifler sonunda Şam'a girdi. Esad ülkeyi terk etti, ülkede bayram havası yaşanıyor. Sabır-sebat azim-gayret. Sonuç: Şehadet ve Zafer!

Batı uygarlığının ve Güçler Cephesi'nin, kendileri dışındaki bütün medeniyetlere,kültürlere, milletlere ve ülkelere karşı başlattığıbir savaşdünyanın bütün bölgelerinde mevcut. Tabii en fazlası da bizim sınırlarımızda durmadan, ara vermeden devam ediyordu. Buşeytanigüçler ayrıca,devletleri sınırlayanhukuki düzenlemelerin hiçbirine bağlı olmadıkları için her türlüinsanlık dışı yöntem ve çılgınlıklarıdenemekten çekinmezken 'Fikrî Şizofren' hastalığı taşıyanlar da bunlara ses çıkarmazlar, onlarla mücadele ve mücahade edenlere 'terörist' diyecek kadar da alçalırlar. Sol'un aydını geçinen üstelik Kültür Bakanlığı da yapmış, batasıca Batı'nın uygarlığıyla zihinleri işgal edilmiş yazarının Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısının bitiş cümlesi 'Bu istikrarsız denge durumu ise çok daha fazla kan ve gözyaşı dökülmesine neden olabilir. Türkiye'nin bir an önce Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" politikasına geri dönmesi gerekmektedir.' O kadar şizofrenik hâl ki kanlı ihtilâllerin yapıldığı her hareketin sloganı, pankartı 'yurtta sulh, cihanda sulh' idi. Onları "leküm dinîküm veliyedîn" de bırakırken gelelim bizim düşüncelerimize...

Allah'ın vaadinin gerçekleşme anına şahit olmak. Fetih sürecinin başlangıcından vardığı noktaya kadar yaşananların tecellisi, ifadesi bu. Allah'ın müminlere apaçık bir fethi müyesser kılması, onların geçmiş ve gelecek günahlarını affetmesi, onların üzerindeki nimetini tamamlaması ve onları sırat-ı müstakim üzere hidayete erdirmesi ve onları güçlü bir zaferle taçlandırması onun vaadi ve sünnetidir. Suriyeli mücahitler yıllardır devam etmekte olan tarihin kaydettiği en zalim, en vahşi ve en insanlık dışı suçların faili bir rejimi; azimleriyle gayretleriyle, Allah'a güvenmeleriyle, sebeplere de çok iyi sarılmalarıyla alaşağı ettiler. Azgın iktidarı uğruna kendi halkını en acımasız şekilde katleden, zindanlarda çürüten rejim ve başındaki zalim Esad; firavunlar, nemrutlar, vahşi barbar istilacılar gibi tarihteki yerini aldı. (Tabii ilahlık taslayan Nemrut'un sinekle gebertildiğini bilemeyerek) Son elli altmış yılda bütün korkunçluğuyla yaşayan insanlar açısından bu zamanlar hiç bitmeyecek zannettiler.Zalimler; bir tanrılık mutlak egemenlik iddiasıyla, bu diktatörlük azgınlıklarının, cehennemin şubelerinin de kendi elinde olduğunu vehmeder. Kurdukları hiçbir zaman değişmeyecek, bitmeyecek bu düzen, hiçbir zaman tükenmeyecek bir zulüm enerjisi olarak alıştırıla