Son kalemiz aileye sahip çıkalım! Evimize yuvamıza dönelim!
Son kalemiz aileye sahip çıkalım! Evimize yuvamıza dönelim!
Yaşar Değirmenci
Resul-i Ekrem Efendimizin önce Mekke'de, sonra Medine'de kurmuş olduğu toplumun en temel ilkesi, kişinin herhangi bir ayrım olmaksızın Allah karşısında eşit olmasıdır. Allah, Âdem ve Havva'yı birbirine eş olarak, topraktan yaratmıştır. Her ikisini de yeryüzünü birlikte imar etsinler diye var etmiştir. Her ikisine de halifelik görevi vermiş, sorumluluk yüklemiştir. Bu yaratış, insanı cinsiyet ayrımı olmaksızın Allah karşısında ve dünyaya gönderiliş amacında eşit kılmıştır. Ne yazık ki insanlık tarihi, kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıkları bir üstünlük meselesine dönüştürmüştür. Bu üstünlük iddiası o kadar ileriye varmıştır ki, medeniyetin beşiği denilen topraklarda bile kadınların haklarına tecavüz edilmiş, onlar daha aşağı varlıklar olarak algılanmışlardır. Böyle bir ortamda Resul-i Ekrem Efendimiz, çevresindekilerin düşüncelerine aykırı olarak kadınlara yeniden yaratılıştan sahip oldukları hakları vermiş; onları söz sahibi kılmış, onları toplumun tabii ve eşit bir parçası yapmıştır. Kadın ve erkek, iman, ibadet ve ahlakta birbirinin velisi olarak tanımlanmış, Peygamber Efendimizin ifadesiyle onlar "bir bütünün iki eşit yarısı" olarak kabul edilmiştir.
Kendi değerlerini bilmeyenler, Peygamberimizi hiç tanımayanlar, bu millete yapılan en büyük zulümlerden, "inkılap kanunlarıyla kadının hürriyetine kavuştuğunu, kafesten kurtardığını" söyleyecek kadar cehaletlerini utanmadan, sıkılmadan söylemişlerdir. Bu zihniyete; kadının teşhir metaı hâline getirildiğini, çeşitli modern isimlerle vitrin malzemesi olduklarını anlatamazsınız. Modern hayatın, çağdaşlıkla sunduğu bütün ortak mekânlarda kadın 'ortak mal' hâline getirilmiştir. Çağdaşlığın, modernizmin Aile'si yoktur!
Doğurganlık oranındaki trajik düşüş, nüfusumuzun kendini yenileyemediği ve hızla yaşlanmaya doğru yol aldığımız bir gidişatı gösteriyor. Bu aynı zamanda aile yapımızdaki işlev kaybının da bir işareti.
Ayrıca kadını çalışma hayatına daha fazla katılmaya teşvik etmenin sonuçlarıyla hâlâ yüzleşmedik mesela.Aile yapısının çözülmesi, doğum oranlarının tehlikeli derecede azalışında bunun doğrudan etkisi var.Kadını çalışma hayatına teşvik etmek yerine aile içindeki rolünü saygınlaştıracak, ev hanımlığını ve anneliğini de bir meslek gibi değerlendirecek tedbirleri almak zorundayız.
Peygamber Efendimizin başlattığı bu dönüşüm, Hz. Aişe, Hz. Fatıma gibi tarihin gidişatına yön veren kadınlar ortaya çıkarmıştır. Fakat ne yazık ki yine zamanla eski inanışlar canlanmış ve kadınlar toplumsal hayatın dışına itilmeye başlamıştır. Bu, o kadar ileri noktaya varmıştır ki, kadınlar ibadet mekânlarından, camilerden bile uzak tutulmaya başlanmıştır. Sevgili Peygamberimizin "Allah'ın kadın kullarını Allah'ın mescitlerinden alıkoymayın" uyarısı adeta unutulmuştur. Hanım kardeşlerimiz Allah'ın mescitlerine yabancılaşmış, camilerde eşleriyle, çocuklarıyla ibadet edebilme neşesinden mahrum kalmışlardır. Cami özlemlerini sadece Ramazan gecelerinde teravihlerle gidermeye çalışmışlardır.
Beytullahın temelinde peygamber eşi, peygamber annesi Hz. Hacer'in ellerinin izi vardır. Safa ve Merve tepeleri arasında her sa'y yapışımızda Hz. Hacer'in aziz hatırasını zihinlerimizde yeniden canlandırmaktayız. Zemzem suyu, onun sa'yinin hürmetine ikram edilmiştir. Ve halen hepimiz onun izinde yürümekteyiz Safa ve Merve tepelerinde
Hepimiz biliyoruz ki, Hz. Meryem'i, mabede en güzel bir şekilde buyur eden ve mihrapta eğiten Rabbimizdir. Kur'an-ı Kerim, bize Hz. Meryem'in kendisini mabede adadığını, orada rükû edenlerle birlikte rükû ettiğini öğretmektedir. O, bu mukaddes mabette arınmış ve nice ilahi lütuflara mazhar olmuştur.
Peygamber Efendimiz, 'Bir babanın, bir annenin evladına bırakabileceği en büyük miras, şüphesiz güzel ahlaktır.' buyurmuştur. Bu güzel ahlakın da oluşacağı yer, ailede oluşturacağımız güven ortamına bağlıdır. Güveni zedeleyen çok kötü hasletler vardır; yalan, şiddet bunların başında gelir. Şiddet denince hep el ile şiddet gelir aklımıza ama bazen dil ile şiddet, el ile şiddetten ağır gelebiliyor. Dolayısıyla bu yönden de Sevgili Peygamberimiz en büyük örneğimizdir. Allah'ın hiçbir kulu O'nun dilinden de bir şiddet görmedi.
Şiddetten uzak duracak bir aile ortamı sağlanması şarttır. Bunlar sağlanmadığı zaman, beraberinde yalnızlık ve nihilizmin geldiğini, çocukların da bundan dolayı yalnızlaştığını, yalnızlığa mahkûm edildiğini görürsünüz.
Türkiye'nin en millî olacağı alan, aile konusudur. Bu sebeple milli varlığından beslenen bir aile modeli şarttır. Değişime, dönüşüme, küreselleşmeye karşı aidiyetimizi unutmadan "Biz kalarak değişme"liyiz. Sabit değerlerimizin pergel örneğindeki "Sabit ucu olmayan pergel daire çizemez!" ikazını da unutmayalım.