Şeriatsız din olmaz!

Dinimizi, Şeriat'ımızı tartışılır hâle getirmek için uğraşmaları; titri, pâyesi, konumu, makam ve mevkii ne olursa olsun müzmin bir hastalık hâline geldigetirildi. Bütün bu hastalıklı yapıya; hayat tarzımız olan dinimizi, kurallarını, emir ve yasaklarını, yaşanan hayatta uyacağımız ölçünün de Şeriat olduğunu anlatamazsınız. Hiçbir boşluk bırakmayan Şeriat'ın sistemini, Allah'a kulluğu bırakanlara ilminizle amel ederek yaşamanız da etkilemez. Çünkü bu zümre; "başka kulluk" peşine düştüler. Bizlere de bu edepsizlere edeben "yazıklar olsun!" demek düşer. Bunların düştükleri perişan hâle üzülürken, kâbilse hidayetleri için dua ederken, bilmenin yetmediğini, "istikamet üzere bilme"nin şart olduğunu, ilimden önce "ilim ahlakı"na sahip olunması gerektiğini de fark etmiş olduk.

Şeriatsız din peşinde koşanlara Şûrâ suresi 15. Ayette Şeriatımızın Kitabı Kur'an-ı Kerim'de: "Resulüm! Sen, onları durup dinlenmeden tevhid dinine, hakikate çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların keyfî taleplerine, arzularına uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği her vahye (Kitaba) inandım ve bana âdil davranmam emredildi. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın sonucu bizi bulacak, sizin yaptıklarınızın sonucu da sizi bulacaktır. Bizimle sizin aranızda hiçbir tartışmanın konusu, yararı yoktur. Allah hepimizi bir araya getirip toplayacaktır. Zaten dönüş O'nadır."

Burada verilen emir açık değil mi "Duygularını işe karıştırma! İstikamet; dış ve iç tahriklere kapılmadan, gösterilen yolda sebat ve sabırla yürümektir.

Bu din, bu Şeriat; iman esasları, ibadetler, ahlaki öğretiler, hukuki düzenlemeler, muamelâtı muhtevi (içeren) dolayısıyla hayatı bütün boyutlarıyla kuşatır. Peygamberimizin Mekke döneminde; iman-ibâdet-ahlak esasları üzerinde durulmuş, Medine döneminde ise bu temel esaslar üzerine hukuki düzenlemeleresaslar yani Şeriatı'ın ilke ve yasaları bina edilmiştir. (Hz. Peygamber'in amcasının oğlu, tefsir ve fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler arasında yer alan sahâbî Abdullah b. Abbas; Din dört cüzdür diyerek İtikad-ahlak-ibadet-muamelat maddelerini sıralamıştır.) Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de yer alan hukukaŞeriata dair ayetlerin tamamına yakını Medine'de nazil olmuştur. O halde Şeriat; Kur'an ve Sünnet'e dayalı olarak inşa edilenkurulan hukuk sistemidir. Mukaddeskutsal bir kaynağa dayanmakla birlikte kanunların yorumlanması, uygulanması itibariyle beşeridir. Bir Müslüman, bir Mümin açısından, Kur'an ve Sünnet'te yer alan hükümlerin doğruluğu tartışılmaz. (Kafaya göre din olmaz, Dine göre kafa olur.) Bunların kanunlaşmış halleri, beşerilik tarafı tartışılabilir.

İslâm; sadece hukuka indirgenirse, yalnızca ondan ibaret sayılırsa, en önemli boyutu olarak da hukuk görülürse tabii ki bu bakış, anlayış, idrak eksiktir. Her hâl ve şartta yaşanan-yaşatılan dinimizin hükümleri tartışılırsa 'tarihselcilik yorumu' ile izah sakatlığına, sapkınlığına düşülürse bizlere de tokat gibi cevap vermek düşer. Vahyin hep taze olduğunu, bugün nazil olmuşçasına ölçü ve değerini kaybetmediğini, ilahi olma özelliğini hep taşıdığını da daima hatırlatmak gerekir.

Kur'an ve Sünnetteki hukuki düzenlemelerin, uygulamaların "indiği döneme ait tarihi çözümler" olduğu düşüncesinde olanlar; fikrî durumlarını, iç dünyalarını, ruhî hâllerini gözden geçirip bir "nefs muhasebesi" yapsınlar. Çünkü 20. Asra kadar (Osmanlı'nın durduruluşu, Cumhuriyetin ilânı, ihtilâller, inkılaplar, değiştirilen sistemrejime kadar) Müslümanların tamamı bu hukuka göre hareket ederken Batı dahil kimse saldırmazkenses çıkarmazken, hiçbir tartışma olmazken size ne oluyor Bugün dahi bazı ülkelerde aile hukuku İslâm hukukuna göre düzenlenmiş olup Müslümanlar tarafından gönül rahatlığı ile uygulanmaktadır.

İslâm hukuku, yoruma ve içtihada kapalı donuk bir hukuk sistemi değildir. Bilakis asırlar boyunca, çeşitli yorum ve içtihatlarla oldukça dinamik ve esnek bir yapıya sahip olagelmiştir. İslâm hukuku, çağdaş toplumlar için de rahatlıkla uygulanabilecek hukuki düzenlemelere kaynaklık edebilecek bir potansiyele sahiptir. Nitekim mezkûr metne imza atanlar da şeriata dayalı kaide ve kanunlardan oluşan Mecelle'nin "ezmanın teğayyürü ile ahkâmın tebeddülü (zamanın değişmesiyle hükümlerin farklılaşması) inkâr olunamaz." kaidesine atıf yapmışlardır. Demek ki, şeriat, zamana uygun şekilde güncellenebilecek bir yapıya sahiptir.

İslâm'ın temel kaynağı olan Kur'an'da yer alan hukukla ilgili âyetlerin sonunda, bunların "Allah'ın koyduğu sınırlar (hududullah)" olduğunun belirtilmesi, yine Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenlere yönelik ağır ifadeler, bu hükümleri bir çırpıda tarihin çöplüğüne atıvermenin, -bu Kitab'a inananlar nezdinde- büyük bir vebal olarak algılanması gerektiğini göstermektedir.