Ruhun önüne dikilen putları kırma seherinde buluşalım!

İnanma ihtiyacı insanın özünde yerleşik olduğu halde; ne oldu da, son yıllarda barizbelirgin bir şekilde dünyada dine ve kutsala karşı gittikçe derinleşen bir ilgisizlik baş gösterdi.

İnsanın nefsine hoş gelen ve günlük hayatının bir parçası haline gelen şeyler, onu çepeçevre kuşattı. İstese de istemese de, o kuşatılmışlığın içinde hayatı yaşıyor, etkileniyor. Teknolojik ürünler de böyledir. Teknoloji dünya ile ilgisini attırdı ve dünyayı esir aldı. Bu sayede 'dünyevileşme hastalığı' yerleşti. Teknolojinin kendini yenileme hızı arttıkça ve buna paralel olarak sürekli yeni ürünler ortaya çıktıkça, insanın teknolojik ürünlere ve dolayısıyla dünyaya olan ilgisi de artmaktadır. Dünyaya meyletmek ise, dinden ve kutsaldan uzaklaşmayı doğurmaktadır. Son yıllarda, önceki yüzyıllar boyunca ateist ve pozitivist felsefecilerin yapamadığını, yepyeni bir şey (dijital teknoloji) çok kısa bir zamanda yapmıştır. İnsanlık da dijital işgal altında olup "dijital esaret" ağının altındadır. Zihnen, ruhen esir olduğunun farkında değildir. Öyle ki 'Özgürlük' diye bağırırken de.

Allah Teâla ile insanın aklı ve kalbi arasına gittikçe büyüyen engeller koyan sanal dünya; gıdalarımız gibi düşünme melekelerimizin de genetiği bozuldu. Gerçeğe suikast düzenlemek için ortalığı karartmak istiyorlar. Fakat ışığın kaynağının Allah olduğunu unutuyorlar. Özellikle dijital teknoloji alanında inanılmaz bir hızla yeni ürünler ve içerikler icat edilmesiyle insanoğlu sanal dünyanın cazibesine kapılıp hakikî olan her şeyden uzaklaşmaya başladı. Böylece en büyük hakikat olan Cenâb-ı Hak ile de, insanın aklı ve kalbi arasına gittikçe büyüyen engeller koydu sanal dünya. Yiyeceklerimizde organiklik kalmadığı gibi, düşüncelerimizde de fıtrata dayanan hiçbir şey kalmadı. Gıdalarımız gibi, düşünme melekemizin de genetiğiyle oynandı. Üstad Sezai Karakoç'un şiirimsi teşbihiyle, benzetmesiyle; İnsan; Allah'a inancını yenilemeli, tazelemelidir. Cennetten dün koğulmuşcasına, Allah'tan ıraklaşmanın yakıcılığıyla kavrulmuşçasına azap çekmeli, sonra birden O'na kavuşmanın büyük sevinciyle kendini tazelemelidir insan. Arkanda doğum sütunu, önünde ölüm sütunu, Sana Allah'ın varlığını ilan eden iki anıt, iki kitabedir. Sen onları okumasan da onlar, yazılarını ilâhi bir yazıyla gözler önüne seriyorlar. Her şey Allah'la diridir. İnsan, Allah inancını yitirmişse, ölüdür. Ruhu boğulmuştur, koğulmuştur. Onu diriltecek olan Allah inancıdır. Allah'ın her zamanda her yerde var ve hazır olduğuna inanmak. Akıldan geçen düşünceyi, uzanan eli, kımıldayan kafayı, atan nabzı O'nun bildiğini, gördüğünü bilmek. Allah'ın buyruğu dışında kımıldamanın imkânsızlığını kavramak. Allah aşkı dışında bütün aşkların, Allah'ın varlığı dışında bütün varlıkların, Allah'ın buyruğu dışında bütün buyrukların yok olmaya, bozulmaya, değişmeğe çürümeğe, ölmeğe mahkûm olduğunu kayıtsız ve şartsız bilmekten gelen yüce inanç. İman! O'na ortak koşmamanın fecri. Ruhun önüne dikilen putları kırma seheri. İnsanın ve eşyanın ancak Allah'la var olabileceğinin şuuruna erme yüceliği. (10 Kasım'da yapılanlar bana bunları düşündürdü.)

Aklı gitgide yapaylaşan, kalbi gitgide sanallaşan zavallı modern insanın, gerçeklikle ve hakikatle bağı zayıfladı; sanal âlemle uğraşmaktan, metafizik âlemle ilgilenmeye ne vakti ne takati kaldı. Dijital dünyanın ürettiği sanallığın en büyük marifeti, gerçekliği unutturmaktır. Gerçeklik ise insanoğlu için "hakikat"in ipucudur. Sanallık, hakikate götüren ipucu olan gerçeklikten kopardı insanı. Hakikatlerin özü olan ve en büyük hakikat olan Mutlak Yaratıcı, bizi yoktan var eden, varlığından haberdar eden, yaratan-yaşatan-kavuşturan-buluşturan, bunca nimetleri veren, kulluk bilincini bahşeden, kalemle yazmayı öğreten, Celâl-Cemâl- Kemal sıfatlarının sahibi Allah;