Reis etrafını saran bu kuşatmadan kurtulmalı!

Günler, gün olmaktan çıktı. Kendi kutsalları verilmeyince her kurtlanan (kutlanan) gün verilmeyen kutsalın yerini aldı.

29 Ekim'den 10 Kasım'a, 23 Nisan'dan 19 Mayıs'a hep verilmeyen kutsalın yerini bu günlere kutsallık yüklenerek bu günlere gelindi. Son yaşanan 19 Mayıs! İstanbul'da yaşayanlar; Metro, tramvay, Marmaray'da beyin yıkar, zihin işgaline maruz bırakılır tarzda 'Ulu önderli söylemler'le yapılan yolculuklar. Öylesine zihin işgaline uğramışız ki bana hep şu sözü hatırlatıyor. "Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket; başına ne geldiğini bilememesidir. Daha kötüsü, bilemediğini de bilememesidir."

Allah'ın dışında bir ilah gibi, doğrusu doğru, yanlışı yanlış sayılan, kendisinde 'değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez' hükmü de rejim hâline getirilmişse bizlere biçilen rol de uşaklık! İradesi elinden alınan, robotlaştırılan Batı uşaklığı!

Devletin kurucu değerleri laik değil İslâmî değerlerdi. İstiklal mücadelesi laik değerlerle ve ilkelerle değil İslâmî değerlerle ve ilkelerle verilmişti. İslâmî mücadele ilkeleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, zamanla laik bir devlete dönüştürüldü. Ülke de tarihsiz, köksüz hafıza kaybına uğramışuğratılmış topluma dönüştürüldü.

Selçuklu-Osmanlı devamı olduğumuzu inkâr bizi nereye götüreceği hiç düşünülür mü Bir devlet kurulurken mâziyi, ecdadı kötülemekle ne elde edilir Osmanlı imparatorluk değil, Devleti Âliye idi.

Türkiye Cumhuriyeti; fiilen 23 Nisan 1920'de kuruldu. Meclis değil devletin kurulduğu hiç bilinmesin mi Bu kuruluşun; Kur'ân-ı Kerîm'le, Buhari-i Şerîf hatimleri'yle, kurbanlar kesilerek tekbirler getirilerek gerçekleştirildiği hatırlanmayacak mı

Bu Meclis gerek törenleri, gerek gündemleri, gerekse mebuslarının kahir ekseriyetinin hocalardan, âlimlerden, toplumun İslâmî kurumlarının ve oluşumlarının önde gelen isimlerinden oluşmasıyla İslâmî bir meclis değil miydiBu devlet, 1928 yılına kadar, Anayasa'nın 2. maddesindeki "devletin dini, din-i İslâm'dır" ibaresi çıkarılana kadar İslâm devleti olarak kurulmamış mıydı Hilafetin olmasıyla bütün Müslümanlar İstiklâl Harbi için yardım etmediler mi Zafer günü olarak kurtlanan (kutlanan) Lozan'ın gizli anlaşma maddelerinden birisinin de 'hilafetin kaldırılması' maddesi.

Hürriyet, meşrutiyet sloganları, Tanzimat'tan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar ülkeye çekidüzen veren Jön Türklerin sloganları oldu. Bu sloganlarla Sultan Abdülaziz'in bileklerini keserek Osmanlı'da bir iç darbe yapmayı başardılar. Bu sloganlarla ülkenin ezelî düşmanları Yahudi, Ermeni ve Rum çetelere Sultan Abdülhamid'e hal fetvasını bildirme görevi verecek kadar küstahlaşarak koskoca Sultan'ı tahttan indirdiler. Osmanlı'nın tarihten çekiliş sürecinin pimini çektiler. Devamında yaşadıklarımız da bu yapılanların benzeri. (Menderes'ten Özal'a, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan Erbakan'a ve Erdoğan'a kadar bu ülkenin Anadolu ruhunu taşıyan çocukları, Erdoğan hâriç hepsi de ya darbe yiyerek uzaklaştırıldı ya da şehit edildi. Erdoğan'ı sevin sevmeyin ama gerçek şu ki, Erdoğan direniyor.)

Türkiye Cumhuriyeti kadroları daha sonra Türkiye'nin laik bir devlet olduğunu, İslâmî bir iddiası ve temsiliyeti olmadığını açıkça ilan etti bütün dünyaya.

28 Şubat darbesiyle, laikliği kutsadılar, cemaatleri ve bütün İslâmî oluşumları tehlikeli göstererek siyasilere kendi değerlerini hatırlatan TBMM'ye İslami kimliği taşıyan Prof. Necmettin Erbakan hocamıza tahammül edemeyen omuzu kalabalık askerler, iktidar değişimini sağlattılar. Cezalandırıldılar, rütbeleri söküldü. Cumhurbaşkanı'nın (yapmaması gereken) affıyla serbest bırakılırken hem suçlular hem de hâlâ parmak sallayarak basına poz verdiler. Bunlar Siyonizm'in emrindeydiler. Öyle ki ABD'ye gitmeden, onlardan emir almadan kendi ülkesinde, kendi devletinde, kendi vatanında, dalgalanan bayrağımızın altında bulunma şerefinden yoksundular. Bütün İslâmî sembolleri düşman ilan ettiler. Yahudi'nin ağlama duvarına elini-yüzünü sürerek dua ettiler, Kâbe'yi ziyarete gelemediler.