Müslümanca düşünelim!
Alıştırıla alıştırıla hassasiyetimiziduyarlılıklarımız kaybettirilerek tepki gösterme, tavır koyma, Müslümanca hareket etmelerimiz kayboldu. Cihadın da nefsle yapılan cihat, cephede yapmamız gereken cihadı da unutturdu. Belki de uyanmamıza, kendimize gelmemize, özümüze dönmemize vesile olacağından en son Hamas lideri Şehit Heniyye'nin şehadeti bizleri teyakkuz hâline davet etti. Yüce İslâm tebliğ ve temsil mücadelesinde eksen kaymasına müsaade ve fırsat vermeyelim. İslam'ın yanlış yorumlanmasına, istikamet değiştirilmesine fırsat vermeyelim. "Zihniyet-Şahsiyet-Aidiyet-Hareket" inşamız; vahiyden ve sünneti seniyyeden beslensin. Kulluk şuurunu hayat tarzımıza yerleştirelim. Fânigeçici dünyadayız ama ebedî hayatın burada kazanıldığını unutmayalım. Başıboş bırakılmadık. Yeryüzünde halife olarak en güzel surette yaratılan varlık olduğumuzu da unutmayalım.
Bizim hareketimiz; mesuliyetsorumluluk hareketidir. Dâvâmız; hayata uymak değil, hayatımızı Hakka uydurmaktır. Her zamandaimî üç görev bizi bekliyor. Rabbimize karşı vazifemiz, Nefsimize karşı ve topluma karşı görevlerimizin olduğunu da canlı tutalım.
Peygamberler tarihini düşünerek okuyalım. Yaşadıklarımız emperyalist devletlerin yaptıklarını, insanların, toplumların, milletlerin, ümmetlerin ne hâle düşürüldüğünü daha iyi anlarız. Yeryüzündeki siyasetin Firavunun siyaseti, bürokrasinin Hâmân bürokrasisi, Ekonominin Kârun ekonomisi, dini alanın Bel'am yapısının kontrolü altında olduğunu Kur'an-ı Kerim'de çeşitli surelerde bulunan "Musa-Firavun" mücadelesini düşünerek okuyalım. Orada geçen sembol isimleri (Firavunu, Hâmânı, Kârunu, Bel'am'ı) bilelim, bugüne taşıyarak tefekkür ve tezekkür edelim. Düşünme melekeleri dumura uğrayan Müslümanları Müslümanca düşünme çabasına davet eden bizin entelektüelimizaydınımızı dinleyelim, uyanalım, Müslümanca düşünelim. Her kafadan bir ses çıktığı, ağzı olanın konuştuğu, dünyanın gidişatının bilmemiz gerektiği bir zeminde dikkatle okuyup üzerinde derinlemesine tefekkür edelim. Yaşanan ve yaşanacak olayları ufuk açıcı bir gözle, basiret ve ferasetle değerlendirelim. Aynı duyguları paylaştığım Yusuf KAPLAN hocamızın yazısının bölümüyle bitiriyorum.
"Gazze direnişi, insanlığın haysiyetini nizam-ı âlem ümmet fikrine her şeyin anası kökü olduğu bilincine sahip hakîkî Müslümanların koruyabileceğini ve kurtarabileceğini dünya âleme ispat etti. En zor şartlarda bile insanın haysiyetini sadece Müslümanlar kurtarabilir, dedi Gazze bütün dünyaya. İnsanlığın haysiyetini koruma fikrine sahip güçlü ve asil bir fikir, insanlığa insanca yaşayacağı bir gelecek vaad edebilir.
Batılı insan azmanlaştı, dünyayı kan gölüne çevirdi. Batı düzeni kan, gözyaşı, katliam demekti. Müslüman nizam-ı âlemi ise, inşa, ihya, nizam ve intizam yani sulh düzeni.
Müslüman dünya nizamını yeniden tesis etme potansiyeline sadece Osmanlı'nın çocukları sahipti. Gazze, Osmanlı'nın bedenen yok olduğunu ama ruhen yaşadığını, dipdiri olduğunu gösterdi dünyaya. Osmanlı adalet, merhamet ve hakkaniyet nizamı ve vaadi demekti.
İslâm dünyasında Ehl-i Sünnet'in kalesi Osmanlı'yı çökerttiler, çocuklarını başsız, sahipsiz bıraktılar ve İslâm dünyasının başına bin yıllık bir çıbanbaşı olarak Şia'yı tarih sahnesine çıkardılar. Önce, son yüzyıla kadar Ehl-i Sünnet Omurga'nın yegâne temsilcisi hilâfetin makarrı Osmanlı'ya saldırdılar, sonunda Osmanlı'yı bedenen de olsa tarihten sildiler.
Ehl-i Sünnetin yerine Şia'yı öne çıkararak, Şia'nın bütün İslâm dünyasına yerleşmesini sağlayarak üçüncü dünya savaşını İslâm'a karşı İslâm üzerinden hayata geçirmek istiyorlar.
İslâm dünyasında yaşanan gelişmelere bu perspektiften bakmak ve İran'ın neden bu kadar öne çıkarıldığını, önünün alabildiğine açıldığını, sürekli olarak hem mağdur durumuna düşürüldüğünü hem de mağdur duruma düşürülen Filistin başta olmak üzere başka Müslüman coğrafyaların hâmisi konumuna yerleştirildiğini göremediğimiz sürece dünyada yaşanan gelişmeleri kavrayamayız.