Muhalefetin Millî Eğitim'e yaptıkları siyaset değil ihanet!
Muhalefetin Millî Eğitim'e yaptıkları siyaset değil ihanet!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Türkiye, genç kuşağını kaybediyor: sömürgeci eğitim sistemi, yozlaştırıcı kültür hayatı, kültürel dinamiklerimizi dinamitleyen, yerle bir eden sığ/sığlaştırıcı ve her şeyi çözücü medya rejimi, çocuklarımızı elimizden alıyor.
Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz!Genç nesillerini/kuşaklarını ihmal eden toplumlar, geleceklerini imha ederler. O yüzden en hayatî meselemiz genç nesillerimizi/kuşaklarımızı korumak, koruyabilmek. Şunu asla unutamayız: insanlığın önünü açacak, fikirde, sanatta, ahlâkta büyük öncüler yetiştiremeyen toplumlar, bırakınız büyük atılımlara imza atmayı, varlıklarını bile sürdürmezler!
Bu mesele en hayatî meselemiz: Eğer önümüzdeki on yılda kültür, eğitim, sanat ve medyada kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda devrim yapamazsak, yok olmaktan kurtulamayız.
Aydınlarımızla bu meseleleri böylesine konuşup dertleşirken yalanın, iftiranın gayet rahat yapıldığı, basın-yayın ve sosyal medyanın da bunları malzeme olarak kullandığını görünce kendi insanımızın düştüğü/düşürüldüğü bu duruma acıyor, üzülüyorum.
Bu yıl Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavına yaklaşık 1 milyon öğrenci girdi. Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nda ise yaklaşık 2,5 milyon öğrenci yarıştı. MEB'in ve ÖSYM'nin yaptığı sınavlar pürüzsüz şekilde gerçekleşti ve sonuçlar açıklandı.
ÖSYM, her yıl üniversiteye giriş sınavından ALES'e, KPSS'den TUS'a, işe giriş sınavlarından yabancı dil sınavlarına kadar çok çeşitli alanlarda 10 milyon kişiye sınav ve yerleştirme hizmeti veriyor. ÖSYM ve MEB'in sınavları hem hacimleri hem tecrübeleri hem de hassasiyetleri itibariyle dünyada eşi olmayan bir seviyeye ulaştılar.
Bu kadar insana bu kadar hassasiyetle ölçme-değerlendirme yapan dünyada başka kurum neredeyse yok. Bütün bu gayret ve çalışmalara rağmen LGS sonuçları üzerine oluşturulan çarpık algı, ortalığı karıştırmaya yetti.
Bu eğitim hareketliliğinin yaşandığı şu dönemde, yalanın "doğru"dan daha hızlı yayılması araştırılmadan kabul görmesi, yalan ve iftiranın cevabının en üst seviyede verilip "algı operasyonu" yapanların sahtekârlıkları ortaya konmasına rağmen muhataplarınız da "utanmayan ve kızarmayan yüz" olunca cezalarının verilmesi de ahirete kaldı.
Koskoca ülke bir anda yalana teslim olabiliyor! MEB yetkilileri açık ve net bir şekilde böyle bir hâdisenin olmadığını, olmasının da mümkün olamayacağını açıkça açıklamalarına rağmen bu algı doğruymuş gibi kabul edilebiliyor ve yalan üzerinden bir söylem inşa edilebiliyor hâlâ! Tabii bu rezil ve rüsva güruhu eskiden kalma İHL ve başörtüsü düşmanlığı aynen devam ediyor. Üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkması ile ilgili her teşebbüse karşı çıkıp "militan laikperest" adaletin temsilcilerine "iptal" için koşan, ölen siyasilere bile rahmet okuyamıyorum. Kendi değerlerimize/ortak paydalarımıza, bizi biz yapan kutsallarımıza düşman olanları sevmem de rahmet de okumam. Zaten hesaplaşmadan hiçbirimiz kaçamayacağız, kurtulamayacağız. Hâkimin, savcının, avukatının geçersiz olup mutlak adaletin tecelli edeceği o "Mahşer Günü"nde bizi kurtaracak fâni/geçici olan şu dünyada işleyeceğimiz "Salih Ameller" olacaktır. Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma'ya:
"Kızım! Babanın Peygamber olmasına güvenme, ameline dikkat et." Sözü bizlerin de toparlanıp ahiret yolculuğuna hazırlıklı gitmemiz, istikametimizi/yönümüzü Allah ve Resulü'nün izini sürmemizi gerektiriyor.
Sosyal medyada dolaşıma giren ve bazı köşe yazılarına da taşınan dikkat çekici bir iddia öne çıktı: "Tam puan alan öğrencilerin çoğu imam hatipli." Sansasyonel görünümlü bu iddia, şaşırtıcı bir hızla yayıldı; sınavın güvenilirliğine gölge düşüren, halkın zihninde şüphe doğuran bir algı operasyonuna dönüştü. Bu tür spekülatif anlatıların kaygan zeminde bu kadar kolay karşılık bulduğunu dersler çıkararak, ibret alarak tahlil yapmamızı gerektiriyor. Birisi bitip diğeri başlıyor.