Milletin ve ümmetin derdiyle dertlenelim!

Milletin ve ümmetin derdiyle dertlenelim!

Yaşar Değirmenci

Hep yazıp söylediğim bir gerçek var. Örnek insan olamayışımız. Hep hatalarımızdan, isyanlarımızdan, gaflete düşmemizden, teyakkuz hâlimizin olmayışından sıyrılmaya çalışmamız. Mazeretler uydurmamız. Nefs Muhasebesi yapamayışımız.

Bu duygularla ve zihin yorgunluğu içinde notlarıma dalarken İslam büyüklerinin davranışları; modernizme bulaşan çıkamayan, bahaneler girdabında boğulup sorumluluktan kaçan hep "başkasına havale" içinde yaşayanlar belki okuyup amel ederler. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin bizleri uyaracağı ümit ve temennisiyle "üsveyi hasene" örnek insan olmaya çalışırız İnşallah…

Biz buraya paramızla mal almaya geldik, dinimizle değil!

Şam'ın ileri gelen mutasavvıf ve muhaddis âlimlerinden İbn-i Muhayriz, alışveriş için kimsenin dikkatini çekmeden girdiği mağazadan alacağı malları seçiyordu ki, bu sırada kendisini fark eden birinin mağaza sahibine, "Mallara bakan şu zat Şam'ın büyük mutasavvıflarından İbni Muhayriz'dir, Ona ucuza ver" dediğini duydu. Bu tanıtımdan rahatsızlık duyan tasavvuf büyüğü, kitaplık çaptaki ikazını şöyle yaptı:

- Biz buraya paramızla mal almaya geldik, dinimizle değil! Bizim ilmimiz İslam'ı doğru anlamak ve doğru yaşamak içindir, ucuza mal almak için değil. Lütfen herkese nasıl satıyorsanız bize de aynı fiyattan satın, ilmini menfaatine alet eden din adamı durumuna düşürmeyin bizi!

Seni övenle yeren, nazarında bir ol!

Nişabur'un mübarek mutasavvıfına bir talebesi şöyle sordu:

-Ben ihlasta mı ilerliyorum, yoksa riyada mı, nasıl kontrol edebilirim kendimi

Cevaba bakın lütfen:

-Seni övenle yeren, nazarında bir olduğu zaman ihlasta ilerlediğini düşünebilirsin. Öyle değil de seni öveni seviyor, yerene kızıyorsan, ihlasta değil benlikte ilerliyorsun demektir.

Unutma! İnsanların övmesi kurtarmaz, yermesi de batırmaz. Mühim olan, Allah'ın övmesidir. Çünkü cennetle cehennem O'nun elindedir!

Mahşerde herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak!

Bir ihlas ve tevazu örneği de müctehid alimlerimizden verelim. Ahmed bin Hanbel, Bağdat'ta pazardan dönüyordu. Onu elinde pazar çantasıyla gören biri koşarak gelip çantasını alarak taşımak istedi. Vermek istemeyince de ısrar etti.

- Efendim, bizim vazifemizdir büyüklerimize hizmet etmek!

Ahmed bin Hanbel, şu karşılığı verdi:

- Biz kendimizi, çantası taşınacak büyüklerden bilirsek bu kibir olur, küçüklüğümüzün delilini teşkil eder. Bu sebeple bizi çantası taşınacak büyüklerden bilmek size sevap kazandırsa bile bize günah getirir. En iyisi, kendi yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahşerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak, kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir!

Kur'an-ı Kerim'de özetle şu anlatılır:

Yoksullar karşısında ilgisiz ve duyarsız kalanvarlıklılarve gözüne kestirdiği herkese zulüm ve haksızlığı reva gören veya buna ortam hazırlayan, böylece toplumda güvensizlik üretengüçlülerAllah katında suçludurlar. Yaptıklarının karşılığını –türlü nedenlerle dünyada görmeseler de- dehşet verici bir kıyamet olayının ardından ahirette muhakkak göreceklerdir.

Buna karşılık bir de iyilik ve adalet tarafında olanlar vardır. Onlar, imanlarının pratiğe yansıması olarak,"kendileri ihtiyaç içinde olsalar dahi"(Haşr suresi, 59/9) maddi imkânlarını yoksullara hayatı rahatlatma, yoksulluk sorunlarını çözme yolunda kullanırlar. Keza her insanın hayat güvenliğini ve haklarını saygın bilip, adaleti titizlikle gözetirler. İşte bunlar da ahirette çok güzel nimetlerle ödüllendirilecektir. Bunu bildiren çok sayıda ayet vardır. Yüce dinimiz İslam, zengin ile fakir arasında gönül köprüsü oluşturmayı, toplumda huzur, güven ve birlik-beraberliği sağlamayı hedeflemiştir. Bunun için de varlıklı Müslümanlara zekât vermeyi farz kılmış, ayrıca imkanlar ölçüsünde sadaka vermeye, infak ve ikramda bulunmaya teşvik etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, "Zenginlerin mallarında, yardım isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır" buyrularak, servet sahiplerinin fakir ve yoksullara karşı sorumlu oldukları bildirilmiştir.

Şu hâlde resmî veya sivil muktedirler, yoksulların derdini umursamıyor, toplumda güvensizlik üretecek icraatlar yapıyorsa, kendilerinin ve çevrelerinin çıkarlarını yoksulların geçimine, zayıfların güvenliğine tercih ediyorsa, böylelerinin ahirete iman ettiklerini söylemeleri boş iddiadan öte bir değer taşımaz. Peygamber Efendimizin fakirlerin gözetilmesi ve onlara değer verilmesiyle ilgili olarak şu hadisini de zikredebiliriz: "Yemeğin en kötüsü zenginlerin dâvet edilip fakirlerin terkedildiği velime yemeğidir." Dolayısıyla hadislerde fakir ve yoksul kişiler her zaman korunmuş, kollanmış ve onlara değer verilmiştir.