Kurban Bayramı'nı tatil günü yapmayalım!

Kurban, Rabb'in bahşettiği dünyevi nimetleri O'ndan uzaklaşmak için değil, O'na yaklaşmak için kullanma ameliyesidir. Kulun Allah'a yakın olup olmaması meselesidir.

Rabbimize hamdü senalar olsun. Bizleri bir 'Kurban Bayramı'na daha eriştirdi.

Bayramlar her zaman ve her şartta sürur ve neş'e günleri olmuştur. Ümmet olarak yaşanan hadiseler, ülkemizin etrafındaki ateş çemberi, Müslümanların hali, 'dünyevîleşen insanımız'ın değerlerini kaybedip 'tek dünyalılar' gibi yaşaması, hüzün içinde hüzünlü olmamızı gerektirse de dinimizin 'matem dini' olmadığını biliyoruz. 'Ben hüzün Peygamberiyim' demesine rağmen, hüzün içinde de olsa, dünyada bir yolcu gibi de olsa Bayramları sürurla yaşayan bir Peygamberimiz olduğunu da unutmuyoruz.

Peygamber Efendimiz, bayram namazlarını camimescidde değil, "musalla" (namazgah) adı verilen açık ve geniş alanlarda kılardı. Bu, bayram coşkusuna en büyük kitlesel katılımı sağlamak içindi. Bugün ülkemizde rastlamadığımız bu güzel uygulama, birçok İslâm beldesinde hâlâ sürdürülüyor. Binlerce mümin kardeşinizle birlikte Rabbin huzurunda durmanın heyecanını düşünebiliyor musunuz Ülkemizde de bu heyecanı yaşamamız, aynı kıblede buluşmayı (lafta bırakmadan) fiili olarak göstermemiz ne kadar manidar olurdu. Ne kadar 'tevhid ruhu'nu canlandırırdı. Resulullah zamanında genç olsun, yaşlı olsun kadınlar da coşkuyla bayram namazlarına katılırlardı. Bu uygulama da gösteriyor ki; bayram namazları, İslâm cemaatinin hiçbir ferdini dışarıda bırakmadan paylaşılan sevinci temsil ediyor.

Peygamber Efendimiz ve sahabileri birbirlerini bayram namazından sonra tebrik ederlerdi. Tebrik şeklinin "tekabbelallah minnâ ve minkum" (bizden ve sizden Allah kabul buyursun) şeklinde olduğu rivayet edilir. Arap müslümanlar şimdi "kulli 'âmin ve entum bi-hayr" (sizin her yılınız hayırla geçsin) tebrikini kullanıyorlar. Halen yaşatılan güzel bir âdetimiz de bayram namazı çıkışında dağılmadan cemaatin musafaha yaparak birbiriyle bayramlaşmaları.

İki bayramımızdan ikincisine adını veren kurban; yakınlaşmanın en derini, en kapsamlısı, en çeşitlisi. İnsanın yabancılaşmasının önüne geçmek için teşri kılınmış bir ibadet. Başta Allah'a, kendisine, tabiata, canlıya, cansıza, her şeye karşı yabancılaşmanın...

Etrafımıza baktığımızda, herkes varlığını bir şeye adamış. Varlığını Allah'tan başkasına adayanlar kendilerini harcamışlar, Kur'an'ın ifadesiyle "kendilerini israf etmişler"dir. İnsan fiyatı değil, değeri olan bir varlıktır ve insanın değerini sadece O'nu yaratan hakkıyla takdir edebilir. Kurban Bayramı da bize 'Allah'a adanma'yı hatırlatır.

Dua ve Kurban! Diğer bir ifade ile 'adanma!' Çocuk hasretiyle geçen uzun yılların ardından, aşkla gönül diliyle yapılan dua neticesi bahşedilen çocuklar...

Hz. İbrahim'e İsmail, Hanne'ye Meryem, Hz. Zekeriyya'ya Yahya, Abdülmuttalib'e Peygamberimizin babası Abdullah'ın bahşedildiği günlerdir kurban ve sonucundaki bayram. Kurban ve Dua münasebeti kavranmadan, hayırlı evladı, mü'min veya kıblegâh evi kurmadan, Kurban Bayramı'nın ifade ettiği manayı da kavrayamayız. Hz. İbrahim'in Kur'an'da dile getirilen "Rabbim bana salihlerden olacak bir evlat bağışla!" ilticası sağlam aile, salih evlat talebinin ne kadar önemli olduğu, 'aile davamız'ın hiç gündemden düşmeyeceğinin de delili olsa gerek.