KKTC'deki seçim ve düşündürdükleri
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Demokrasilerin gereği olan seçim olsa da her yönüyle düşünülecek "mâzi-hâl-istikbâl" üzerine eğilmemizin şart olduğu bir seçim bitti. Her zamanki gibi ağzı olanın konuştuğu, her kafadan bir ses çıktığı, kendi değerlerimizle tahlil, tenkit, yorum yapılmadığı günlerdeyiz.
"Kıbrıs, bir Helen adasıdır ve mücadelemiz tüm Helenlerin mücadelesidir" düşüncesiyle hareket eden ve Türk Ordusu'nu işgalci güç olarak gören anlayışla karşı karşıyayız.
Başörtü yasakçısı, LGBTİ destekçisi, İsrail ile kardeş Rum'a aşık Tufan Erhürman
Türkiye'deki CHP'nin, KKTC şubesinin başında bir görüntü veriyor. Erhürman, başörtü yasakçılığını"cepheleşme"olarak yorumlayıp, özgürlüğü"cepheleşme"olarak ifade ediyorsa Kıbrıs Yunan hayranlarının elindedir. Dostumuzu, düşmanımızı en iyi tanıma, Mümin/Müslüman kimliğini, kişilik ve şahsiyetini kaybetmeme ve aidiyetimizi unutmama durumundayız.
Bu millet ne çekiyorsa Selanik yapılanmasıyla bir avuç Sebataist, dönme, Siyonist kimliksiz güruhtan çekiyor. Kıbrıs'ı bilen Makarios'u onun katliamlarını, zulümlerini bilir. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın kararlı tutumuyla 20 Temmuz 1974'te başlatılan Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türkü'nün rahat, huzur, barış, güven ve en önemlisi 'Egemenlik Hakkı'na kavuştuğu gün olarak tarihe geçmiştir.
Necmeddin Erbakan'ın emriyle Kıbrıs'a harekât düzenleyen Mehmetçik, adadaki Türk nüfusu yok olmaktan kurtardı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Rumların baskı ve zulmüne son vermek amacıyla 20 Temmuz 1974'te düzenlediği Kıbrıs Barış Harekâtı Kıbrıs Türk halkının en büyük bayramıdır, bir kurtuluş günüdür ve geçmişte yapılan mücadelenin bir nevi armağanıdır. Bunu gerçekleştirene Başbakanlık yaptırtmadılar. Adını bile anmazlar. Makarios'un heykelini yapan beynelmilel hırsızlık, yolsuzluk, sahtekârlık, vs. failini Cumhurbaşkanı yapmaya çalışanların da Selanik kaynaklığını unutmayalım. Kıbrıs'ta Türklere yapılanların Gazze'de yapılanlardan farkı yoktu. Şimdi etrafımıza yığılan silahlanma ABD, İsrail Yunan yapılanması tarihin tekerrürü.
Kandan beslenen, yakan, yıkan çoluk/çocuk demeden öldüren, yüzlerce insanı şehit eden, utanmadan bunları yapanlara meşruiyet kazandırmaya çalışan 'modern vampirler'in arasındayız. 'Hainlerle beraber olma!' ilahi ikazı duymayan sağırlara nasıl duyuracağız hak ve hakikati. Aman Allah'ım bu nasıl bir imtihan.
Çok dramatik bir hal içindeyiz. Hassasiyetlerimizi reflekslerimizi kaybettik. Doğrunun, iyinin, güzelin, Hak ve hakikatin yanında durmayı, zalimin, bâtılın, yanlışın çirkinin karşısında yer alma özelliklerimiz kayboldu. Bu hal, bu tavır; meselelerin en önemlisi. Çünkü hassasiyet varsa; umut her durumda vardır, her mesele bir gün çözülebilir. Ama hassasiyet kaybolmuşsa, hangi meseleyi kim, nasıl çözecek Önce Kıbrıs'ı bilmemiz gerekiyor.
Bir zamanlar sahabeler tarafından feth edilmiş Kıbrıs acaba bugün hangi durumdadır Acaba bu halin bize bakan yanları var mıdır Buna kendimizi ne kadar dert edindik
Peygamberimizin süt teyzesi Hala Sultan Türbesi'nden, Lala Mustafa Paşa Câmii'ne kadar Kıbrıs, Müslüman ve Türk kimliğini birlikte taşımış bir Akdeniz adasıdır. Kıbrıs'taki İslâm varlığının en eski izidir Hala Sultan Tekkesi. Tıpkı İstanbul'daki Eyüp Sultan Türbesi gibi. 1. Dünya Savaşı'na kadar, Larnaka yakınlarından geçen Osmanlı gemileri, top atışlarıyla selâmlardı Hala Sultan Tekkesi'ni.
Üç asır bu adayı Osmanlı Devleti'ne bağlayan sır, hak ve adaletin kaynağı olan İslâm hukuku ve buna dayanılarak hazırlanan âdil kanunlardı. 1878'de Osmanlı Devleti'nin adadaki hakimiyeti sarsılalıdan beri adada huzurun temin edildiğini söylemek mümkün değildir. Bugünkü hâle nasıl gelindiği de herkesin malumudur.
Üç yüz sene adayı adalet ve hakkaniyetle idare eden Müslüman ecdadımızın, burada tesis ettikleri vakıflar ve benzeri ebediyete adanmış müesseselerle ada toprağına attıkları Müslüman Türk damgasının, şimdi idareyi elinde bulunduran Türk ve Kuzey Kıbrıs yetkililerince silinmemesini ve bu konuda daima adaleti baltalamış ve hakkı çiğnemiş olmakla şöhret kazanan Avrupalıların oyunlarına gelmemelerini, şanlı ecdadın torunları olarak istemek, herhalde en tabiî hakkımız olsa gerektir.