Kırmadan-incinmeden ve incitmeden uyarı görevimizi yapalım!

Kırmadan-incinmeden ve incitmeden uyarı görevimizi yapalım!

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Aralık ayının ilk haftasında olmamıza rağmen şimdiden gösterilen aşırı hazırlıklara çok üzülüyorum. Peygamber Efendimizin "Ümmetin/milletin derdiyle dert edinmeyen bizden değildir" hadisi şerifini de ikaz/uyarı olarak görürüm.

Alışverişler, medya pompalamaları, hazırlıklar, kapitalizmin tüketim ve israfın, reklamların insanımızı getirdiği bu duruma "ne oluyor ne olacak" sorularını sorduruyor. Bu iş iyice çığırından çıktı. Uyuşturucu ve alkolün çocuk yaştakilere kadar yaygınlaşması bile bizi sarsmıyor. Anormal durumlar alıştırıla alıştırıla normalleşiyor. Düşünmeden yaşamanın güzel bir tarafı olamaz. Düşünmeden yaşamak, sürüklenmekten farksızdır. Yılbaşı hazırlıkları, bu 'düşünmeden yaşama'nın en çarpıcı tezahürlerinden biridir.

Buradaki meselemiz, tarih-takvim konularıyla doğrudan ilgili değil. Hayatımızın bütünüyle ilgili. Bir yılın tamamlanması, insanı düşünceye sevk etmeli.

Nasıl geçti bu bir yıl Gelecek yıla nasıl başlıyoruz İnsan fıtratı, zamanın akışına böyle bakacak bir yapıdadır. Normali budur.

Kimlik değiştirmek gömlek değiştirmeye benzemiyor. Daha doğrusu kimlik değiştirilemiyor, sadece "kimliksiz" kalınabiliyor. Sadece "kimliksiz" mi Hayır, aynı zamanda "kişiliksiz", omurgasız, yelkensiz, pusulasız, haritasız, şahsiyetsiz. Bir milletin tufanı, kimliksiz kaldığında; bir bireyin tufanı ise, kişiliksiz kaldığında kopar. Bu sebeple her yılbaşında Müslümanların gayrimüslimlerle birlikte yaşadıkları bir toplumda, "kimlik bilinci" geliştirmek isteyen, 'aidiyet şuuru' olan, öz güvene sahip, 'Ümmet Bilinci'ni yerleştirmeye çalışan bir Peygamberin ümmetiyiz. Yeni oluşturduğu Müslüman toplumun üyelerinin birbirini tanıyacağı "kültür kodları"nı tesbit etmeyi önemseyen bir Peygamberimiz var. Peki biz neredeyiz, nerede duruyoruz, izini sürüyor muyuz

Peygamberimizin bu hassasiyetinden, Müslüman toplumun "taklitçi" bir toplum olmaması gerektiği sonucunu çıkarırız. Hâkim unsuru Müslümanlar olan fakat güvenilmez unsurların da bulunduğu bir ortamda İslâm cemaatini oluşturan bireylerin birbirini uzaktan görünce tanıyacakları birtakım alâmetlerin lüzumu neticesini çıkarabiliriz.

"Ey hayat süren leşler sizi kim diriltecek" diye soran şaire cevap vermek zorunda da değilsiniz. Ancak; Kitabımızın "Ey insanoğlu! Sana böylesine cömert olan Rabbine karşı seni böylesine küstah ve mağrur kılan ne" sualine, bu günah ve isyanları aleniyete dökerek meydan okurcasına 'yaşadığın bu hayat neyin nesi' sorularına cevap vereceğin, herkesin kendi derdine düştüğü Mahşeri unutma!

Verdiğimiz şehitleri, aç-susuz ayakta kalmak için boğuşanları, yetimleri/öksüzleri, "huzurevleri"ne terk edilmiş yaşlıları, kapısını vuracak bir "himmet eli" bekleyen kimsesizleri bu vesileyle düşünemez miyiz Şu dakikada binlerce insan ölüyor, binlerce insan doğuyor. Nice hastalar var, her soluk alıp verişte acısını çaresizliğini hisseden. Nice yoksullar, kimsesizler, yalnızlar var. Ayrıca Filistin'de Gazze'de Mısır'da, Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da, Sudan da yaşananlar… Ayılmamız için, yüreğimizin parçalanması, gözlerimizin yaşarması için gördüklerimiz bildiklerimiz niçin yeterli olmuyor Gaflet uykusundan uyanalım artık.

Çok dramatik bir hal içindeyiz. Çünkü hassasiyet varsa; umut her durumda vardır, her mesele bir gün çözülebilir. Ama hassasiyet kaybolmuşsa, hangi meseleyi kim çözecek Vahşetin-dehşetin-tehlikenin adı yine "uygarlık-çağdaşlık-modernlik" olarak mı konacak İkaz uyarı görevimizi yapalım! Kırmadan-incinmeden ve incitmeden!