Kalbin bir aklı vardır, aklın da bir kalbi vardır

Kalbin bir aklı vardır, aklın da bir kalbi vardır

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Batı, muhabbete düşman olan ikiyüzlülüğün adıdır.

Kalp nasıl değişen bir şeyse, gönül de değişen bir şeydir. O yüzden insanın aslında şu dünya hayatındaki imtihanı, gönlün bu değişkenliğini Allah'ta, Hakk'ta sabitlemektir. Bütün hayatımız böyle özetlenebilir. Her şey gönülde olup bitiyor. Sizin sıkıntı dediğiniz şey aslında gönlünüz ona razı olmadığı için 'sıkıntı'dır. Sizin güzel dediğiniz şey aslında gönlünüz ona razı olduğu için güzeldir. Nitekim Allahu Teâlâ, çok ilginç bir âyet-i kerimede kâfirler için "onlar kalpleriyle akletmezler" der. İnsan buna şaşırıyor.

Fehmetmenin, kavramanın mekânı bize sorsanız akıldır. Fakat buradan anlıyoruz ki anlamanın, idrak etmenin asıl adresi gönüldür.

Şimdi, varlıklar arası münasebet de gönüller arası münasebettir. Sizin birini görmeniz bir gönül karşılaşması değildir. Hiç görmediğiniz insanlarla dostluğunuz ise ezelden tanıştığınız içindir. Yani yakını uzak, uzağı da yakın yapan gönül irtibatıdır. Rûhun dünyadaki irtibat bürosu gönüldür. Şeytanın dünyadaki irtibat ofisi de nefistir. Dolayısıyla Cenab-ı Hak ikisini de bizim varlığımıza vermiş, dünyadaki hak-batıl tercihimiz daha da netleşsin diye. Bir insan, dünyada ancak gönlüyle yaşarsa ona hayat denir.

Allahu Teâlâ'nın yarattığı bütün imtihanlar ikilik üzerinedir. Müminin vazifesi bunları birlemektir. Onun için mümin tevhid ehlidir. Aklın da yeri var, gönlün de Ama aklını gönlünün emrine vermesi gerekir. Çünkü sultan gönüldür, vezir akıldır. Aklı iptal etmek bâtıldır. Tam tersine akıl gönlün yardımcısıdır.

İkisini bir yerde buluşturmak gerekecek. Onların ikisinin buluştuğu yer de haktır. Hak da Allahu Teâlâ'nın emrettiği, Rasulullah Efendimizin örneklediği iman noktasıdır.

"Hasta olan birisine akıl, doktorun kapısına gidene kadar lâzımdır. Doktora gittiğin anda ona teslim olursun." Dolayısıyla akıl, Allahu Teâlâ'ya teslimiyet yolunda gereklidir. Teslimiyet olduğu anda kalp devreye girer. Nitekim bizim hayatımızda da benzeri bir süreç işliyor ama farkında değiliz. Gönül kelimesini kelime olarak bilmeyenimiz, anmayanımız bile var. Hatta "benim bir kalbim var, benim bir gönlüm var. Acaba ne haldedir" diye hiç sormayanımız bile var. Bu gerçekten çok dehşetengiz bir şeydir. Madem gönül Allah-ı Teâlâ'nın nazargâhıdır o zaman sen asla yalnız olamazsın. Allah seninledir. "İnsanoğlu, kâinatın bir özetidir" der Hazreti Ali Efendimiz. Onun için kendini küçük görmeyeceksin.

Kalbin bir aklı vardır, aklın da bir kalbi vardır.

Cömertin aklı, cimrinin aklı değildir. Akıl tek çeşit değildir, çeşit çeşittir. Bunu bize tek olarak gösteren maalesef küfür ehli olan Batı'ya karşı meftuniyetimizdir. Onların her şeyi bildiğini vehmetmemizdir. Zaten İslâm dünyası olarak fehmetmekten vehmetmeye düştük. Bizim şu andaki Batı'yla ilgili algılarımızın bile çok önemli bir kısmı Batı'nın hakikatinden uzaktır. Biz Batı'yı da hakikatiyle bilmeyiz. Çünkü Batı'yı hakikatiyle bilmek için bir kâfirin hayatını ve kendini nasıl kavradığını çok iyi bilmek gerekir. Bir mümin de (hamdolsun) kâfir olamayacağı için onu tam olarak tahayyül etmesi mümkün değildir. Bunu bilmenin tek bir yolu vardır. O da ihtida etmiş insanlarla konuşup, onlara küfrün ne olduğunu sormaktır. Onlar size bunu ağlayarak anlatırlar.

Bizim bugün, 'aman onlar da ne hoş, şehirleri çok gelişmiş, kaldırımları mükemmel, ne güzel insan hakları var' diye övdüğümüz o sistemlerin içindeki insan boyutunu, lütfen ihtida etmiş insanlara sorun. Acaba kâfir iken kendini, ötekini, evreni ve hayatı nasıl görüyordu İnsanları, merhameti, sadakayı, almayı-vermeyi, ticareti, savaşı-barışı nasıl görüyordu Peki, mümin olduktan sonra nasıl görüyor O hâli biz bilemeyiz. Allahu Teâlâ bize iman nimetini vermiş. Biz Batı'yla bu kadar meşgul olacağımıza biraz kendimizle meşgul olsaydık şimdiye kadar adam olurduk. Evet, kendimizi de Batı'yı da hakikatiyle bilmiyoruz.

Küfür, fakirleştiricidir, yalnızlaştırıcıdır, bencilleştiricidir, azaltıcıdır. Her insani vasfı en alt seviyeye indirir. "Dereke" diyorum o yüzden, "derece" demiyorum. "Derece" yükseltiyi ifade eder, sonsuzdur. "Dereke" ise sıfırın altındakileri ifade eder, o da sonsuzdur. Dolayısıyla tek bir akıl yoktur.