İnsanlığın gidişatından her Müslüman sorumludur!

İnsanlığın gidişatından her Müslüman sorumludur!

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Bugünkü yazımda notlarımı paylaşmak istiyorum. Genelde davetçağrı yapılmadığı, yapanlar usulünce yapmadığı, "davet yapma sorumluluğu taşıyanlar" sorumluluktan kaçtığı için notlarımdan "DavetÇağrı" ile ilgili olanlardan Nasıl Bir Davet Diyerek başlıyorum.

Davet şart mıdır Eğer inandığınız değerlerin insanlığın değişmez değerleri olduğunu, bu değerlere bağlılığın insanı iki dünya mutluluğuna götürdüğünü, yeryüzünde hayatın yeniden inşasını sağlayacak insanın ancak vahiy tarafından inşa edileceğini biliyor ve buna inanıyorsanız, davet şarttır. Bunlara inanmıyorsanız, zaten sizin davetçi olmanız söz konusu değildir. Çünkü, kendiniz davete muhtaçsınız. Ama hem bütün bunlara inanıp hem de davet etmiyorsanız, siz dünyanın en bencil, en kıskanç, en muhtekir ve muhteris insansınız. Çünkü mutlak güzelliği paylaşamıyorsunuz. Ortak doğruları kıskanıyorsunuz.

Mutlak güzellik paylaşıldıkça artar. Ortak doğrular yaygınlaştıkça hayat daha bir güzelleşir. Bu gerçeği bilen biri, onları paylaşmadan nasıl durabilir ki Üç şeyi sevmeyen gerçek davetçi olamaz:

1) Adına davet ettiği Allah'ı

2) Kendisine davet ettiği hakikati.

3) Mutluluğunu paylaştığı insanı.

Bu üç şeyi seven ise davet etmeden duramaz. Çünkü Allah'ı seven insanı sever, insanı seven ona hakkı ve hakikati tavsiye eder. Eğer bütün peygamberleri ortak bir mesleğe nispet etmek caiz olsaydı, bunun adı "davet mesleği" olurdu. Bu sebeple her davetçi, peygamberlerin oluşturduğu insanlıkla yaşıt zincire eklenmiş mütevazi bir halka olduğunu düşünmelidir. Bilmek insana, sadece bildiklerini yaşama sorumluluğunu yüklemez. Aynı zamanda bildiklerini taşıma sorumluluğunu da yükler. Vacip olan bir bilgiye ulaşmak da vaciptir. Bazı araçlar olmadan ona ulaşılamıyorsa, bu kez o araçları elde etmek vacip olur. Diyelim ki bilgiyi elde ettiniz, bu sefer o bilgiyi, ondan mahrum olanlara ulaştırmak vacip olur. İlim durdurmaz. Eğer bir bilgi sahibini "Beni muhtaç olanlara ulaştır" diye rahatsız etmiyorsa ya bilenin içi boştur ya da bilinen muhtevadaniçerikten yoksundur.

Davet bir tür tekliftir. Teklif muhataba farklı usullerle iletileceği gibi, davet de muhataba farklı usullerle iletilebilir. Çünkü davet her zaman, mekân ve insan için geçerlidir. Fakat her zamana ve mekâna uygun usuller farklı olabilir.

Zamanla ve mekânla değişmeyen üç unsur davetçinin uyması gereken şu üç talimattır: 1) Temsil et: Davet edenle davet ettiği hakikat arasında bir özdeşlik değilse de bir irtibat bulunmalıdır. Davet eden eğer davet ettiği hakikatle uyumsuzluk arz ediyorsa, davet meşru olsa da etkisi sıfır olur. İşte davetçiyle davet ettiği hakikat arasındaki bu uyuma temsil yeteneği adı verilir. Önce temsil et, sonra davet et. Zaten her temsil kendi başına bir "hal daveti"dir.

2) Tebliğ et: Temsil ettiğini düşünelim. "Ben temsil ediyorum ya, bu yetmez mi" deme. Yetmez. Yetseydi, "iyiliği özendirmek kötülükten sakındırmak" ayrı bir vecibe olmazdı. Kur'an-ı Kerim'de bir kötülükten kaçınmak ayrı bir emir, ondan gücü yettiği kadar başkalarını sakındırmak daha başka bir emirdir. Bunun gibi, iman etmek ayrı bir sorumluluk, imanı ondan mahrum olanlara taşımak ayrı bir sorumluluktur. Küfürden uzak durmak, kişiyi başkalarının içine düştüğü küfür bataklığına lakayt kalmanın vebalinden kurtarmaz.

3) Teşvik et: İşte tam bu noktada üçüncü madde gündeme girer. "Tebliğ ettim, benden vebal gitti" deme. Hakka, doğruya, hayra, güzele, yararlıya teşvik et. Hakkın galip gelmesi için var gücünü ortaya koy. İyinin artması için çalış. Hayırda öne geçmek için yarış. Hak, doğru, hayır, güzel, yararlı için bir bedel ödenecekse, bu bedeli onların değerini henüz bilmeyenlere ödetmek yerine sen öde. Onlara ödetmeye kalkmak zulme dönüşebilir.