Günümüzü aydınlatan ayet ve hadisler
İçinde bulunduğumuz şartlar bir mü'min olarak üzerinde düşünmemizi gerekli kılıyor. Üzerine üşüştüğümüz dünyanın gerçek çehresini bize gösteriyor. Ne yazık ki bile bile bu kapana takılıp kalıyoruz. Önce âyetin mealini okuyalım. Sonra da âyetin anlattıklarını anlamaya çalışalım:
'Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki bitirdiği bitki, çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ama ahrette (böyle olmayacak) ya şiddetli, çetin bir azap veya Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metasından (aldatıcı ve geçici bir tatmin) vasıtasından başka bir şey değildir.' (57 Hadid 20)
Düşünelim, amel edelim.
Peygamber Efendimiz, yegâne hakikati kulaklarımıza haykırıyor. İnsan, esefle geçmişine yanacağı gün gelmeden onu dinlemeli, şeytana esir olmamalıdır.
"Vallahi sizin için fakirlikten korkmuyorum ama dünyanın size açılmasından endişeliyim. Sizden öncekilere açıldığı gibi; onların dünya üzerinden yarıştığı gibi sizin de yarışmanızdan ve onları dünyanın helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden çekiniyorum." Düşünelim, amel edelim.
Bir duasında da 'Allahümme hasıbnîy hisaben yesîyra (Allah'ım hesabımı kolay eyle!) diye dua eder. Kıyamet gününün hesabına hazırlanan mü'min, dünyada da bir hesap şuuru ile yaşamalıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "De ki: Size tek bir öğüdüm var: İster başkalarıyla beraber ister yalnız başına iken, Allah'ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini asla unutmayın!" (34 Sebe 46) Düşünelim, amel edelim.
İnsanlar mala düşkünlükte birbirlerini geride bırakmayacak şekilde faydasız bir yarış içine girmektedirler. İnsanın bu yönünü Peygamberimiz: 'Âdem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncüyü ister. İnsanoğlunun karnını (gözünü) ancak toprak doldurur' buyurmaktadır. Düşünelim, amel edelim.
Ekonomik yarışların dünyayı nasıl Cehenneme çevirdiğini, her gün yaşadığımız olaylarla daha net görüyoruz. Ortalık kan, şiddet, felaket ve ateşten geçilmiyor. Yer altı ve yerüstü zenginliklerini kapmak için kıyılan canların, yakılan ateşlerin, cehennemi andıran görüntülerin haddi-hesabı yok. Mal biriktirme, dünyaya aşırı bağlanmanın insanları nasıl insanlıktan çıkardıkları görülüp ibret alınsaydı hepimiz başka bir dünya inşa ederdik. Allah'ın insana bahşettiği dünyalıkların insan ile Rabbinin arasına girmesine mâni olmak, her türlü maddi-manevi imkanları ona verenin Rabbi olduğunu unutmadan yaşamak problemin çözümüdür. Her türlü nimete sahip olduğunda göndereni unutmadan, imkanları paylaştığında, 'emanet şuuru' ile hareket ettiğinde, ölçülü ve dengeli yaşayabilir. Zaten insan malını 'mülkiyet' bildiğinde veremez, emanet bildiğinde verebilir.
Hayatımızı ölçü ve denge üzerinde yaşamaya çalışacağız. Dünyayı tamamen ihmal eden anlayış da yanlış, dünyayı yüreğine sıkıştırmaya çalışan anlayış da... Mü'min, ahiret için çalışırken dünyadan da nasibini unutmayan insandır. Özellikle ekonomik ve siyasi alanların mü'minlerin ihmalleri sebebiyle mü'min olmayanlara terk edilmesi ayrıca bir vebaldir. İtfaiyeci mantığıyla dünyaya yaklaşabiliriz; "yanmadan yangını söndürmek" görevimiz. Resulullah Efendimizin şu hadis-i şerifteki dengelemeyi ölçü alabiliriz. Buyuruyor ki:
"Dünyaya tenezzülsüzlük, helali haram saymak veya malı zayi etmek değildir. Asıl dünyaya tenezzülsüzlük, sendekini Allah'ın yanındakinden daha iyi görmemen ve başına gelen bir sıkıntıdan dolayı elde edeceğin sevabın, sana göre o sıkıntıdan dolayı kaybedeceğin maldan üstün olmasıdır." Düşünelim, amel edelim.