Dünya ahiret dengesini kuralım!
Dünya ahiret dengesini kuralım!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Habire konuşuyoruz, iddia ediyoruz, tartışıyoruz, itiraz ediyoruz, eleştiriyoruz fakat dinlemiyoruz ya da çok az dinliyoruz. Konuşmakta maharet kazanırken, mesafe alırken sıra dinlemeye geldiğinde sanki dinleme engelliyiz; istiyoruz ki, hep biz konuşalım ve ötekiler bizi kesintisiz dinleyiversinler. Muhataplarımız bizi dinlemeye mecbur ve mahkûm gibi bir eda ile konuştukça konuşuyor, coştukça coşuyoruz. Terbiye sınırlarını zorlayan konuşmalar hem kerih hem de kul hakkını ihlal eden ciddi bir kusurdur. Edep ve erdem konuşma konusunda haddini bilmeyi gerektirir.
Temel mesele, baskın bir karakterle konuşmak ve dinleme nezaketinden uzaklaşmaktır. Sanki gittikçe dinleme özelliğimizi yitiriyoruz, birbirimize sağırmışız gibi davranıyoruz.
Dinlemeyi unuttuk. Böyle olunca birbirimizden uzaklaştık. Yalnızlaştık. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşıyoruz. Dahası yabancılaştık. Çünkü karşılıklı anlayışa dayalı bir iletişim dili yakalayamadık. Bir şeyi unutuyoruz; dinlemeyen dinlenmez. Ağzı olan konuşuyor, dilin ayarı yok. Allah iki kulak, bir dil vermiş. İki dinleyip bir konuşmamız gerekirken hep konuşuyoruz. Hafazanallah sürekli konuşmaktan öyle bir hâle geldik ki zaman ayırıp Allah ve Resulünü bile dinleyemez olduk. Kitabımız Kur'an-ı Kerim ne buyuruyor
"Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar."(39 Zümer, 18)
Bugün bizim birbirimizi dinlemeye, anlamaya çok ihtiyacımız var. Nasihate muhtacız. Muhabbete susamışız. Sadra şifa olacak sohbetlere ihtiyacımız var. Hikmet pınarlarından beslenmemiz gerekiyor. Güzel öğütlere kulak verdikçe kullukta kıvamı yakalarız.
İslâm dünyasının yaşadığı medeniyet krizi, hadislere ve sünnetlere tahammülsüzlükle Peygamberimizin hayatın dışına çekilmesi, Ümmete Kur'an-ı Kerim'in bir hayat tarzı olduğu unutturulup, ölülerin arkasından okunan bir kitap haline getirilmesi debize her zaman yaşatılanlardır. Bitmeyenbitmeyecek olan dertlerimizin çaresine kafa yormak, 'dünyevileşme hastalığı'na bulaşmamak, dünyanın ahireti kazanmamızın vesilesi olduğunu canlı tutarak, dünyaahiret dengesini sağlamalıyız. Parolamız da dinle ve uygula!
Din sadece kul ile Allah arasında özel bir alan değil, hayatın tamamına yönelik Rabbani bir disiplindir. İslami sistem; farklı bir hayat tarzı, yeni bir dünya görüşü, hayatı ilahi ilkelerle tanımlayan referansı Allah olan bir hayat modelidir. İçinde yaşadığımız toplum, her şeyi ekonomi ile ölçüyor. Tek belirleyicinin ekonomi olduğu günümüz dünyasına İslam'ın itirazı var. Ekonominin dinileştirildiği, tüketim kültürünün sınır tanımayan çılgınlığı karşısında insanımız savunmasız, kaygı verici bir savrulma ile karşı karşıya. Okumadığı, dinlemediği için de yanlışlardan kurtulamıyor. Bütün İslami ve insani değerler ve duygular tükeniyor, yıpranıyor, önem verilmiyor. Hayat tarzımız olduğu unutuluyor, unutturuluyor.
İnsanın sadelik, safvet ve samimiyeti kayboluyor. Lüks, israf, şatafat, şaşaa, debdebe, ihtişam, konfor, gösteriş, görkem insanlığın güzel erdemlerini birer birer kaybettiriyor. Kayıplarının da farkında değil. İslam'ın istediği sade hayat, kanaat ekonomiyle insanı itidalde tutan fıtri bir sistemdir. Bu modelin merkezinde Allah ve Ahiret vardır. Ahiret öncelikli bir hayattır. Dünya ahiret dengesini kurar. Dünyada yaşar ama dünyevileşmez. Dünya nimetleri ile iç içedir, dünyanın ve nimetlerinin geçici olduğunu unutmaz. Ebedî hayatın burada kazanılacağından dolayı helâl haram hassasiyetini de kaybetmez.
Eşyaya, maddeye, metaya, doğaya bakış emanet bilinci ile şekillenir. Sade hayatın temel ilkesi; istekleri ihtirasların değil, ihtiyaçların belirlemesi. Gösterişsiz, karışıksız, katkısız, süsü, gösterisi ve gösterişi olmayan tabii bir hayat hedeflenir.
Sade yaşayışı ile stressiz, sükûnet, suhulet, sürur içeren bir gelecek tasavvuru şekillenir.
Dolayısıyla sade hayatında karar kılanın kendisi ile Rabbi ile toplum ile barışık olduğu görülür. Yalnız Rabbi'nin huzurunda, rükuda eğilir.
Sade yaşamak hayattan kopmak değildir. Miskin, münzevi, pasif, pısırık, tembel, uyuşuk, asalak bir pozisyona düşmek hiç değildir. Sade hayat, fazlalıkları olabildiğince attığımız anlamlı hayattır. Lüzumsuz yükler bizi yorar, aşırı yoğunluklar bizi dağıtır, karmaşıklıklar hedefi bulmamızı zorlaştırır. Kendimize dönmemiz, dinimizin ölçülerine uymamız, Peygamberimizi tanımamız bu hususta söylenenleri dinlemeliyiz. Sosyal medya ağına düşmemiz nasihatten uzaklaştırıyor. Her fırsatta bize gereksiz şeyler dayatılıyor, önümüze hep yeni şeyler sürülüyor. Aslında bizi hiç ilgilendirmeyen bir yığın malumat, mefruşat, mevzuat baskısı altındayız. Zihnimiz yorgun, bitkin ve bilgi hamallığı içinde. Sade bir hayatta karar kılmıyoruz. Doğal davranmıyoruz, kendimizde değiliz. Kendimiz olmuyor, kendimiz kalmıyor, özümüzden uzaklaşıyoruz. Kapitalist sistem, en büyük yasaklardan faiz ve sömürü sistemine dayandığı için direncimiz mukavemetimiz zayıf. Mesafe koymamız gereken işler, kişiler, kabuller, kurallar, alışkanlıklar var. Tavır almamız gereken tüketim maddeleri var. Tepki vermemiz gereken tutumlar, durumlar var. Alıştırıla alıştırıla kabullenir, tepki ve tavır koyma hâlini kaybediyoruz. Hayatı, hayatı vereni işaret ettiği kıvamda tutarsak kazanırız. Aksi takdirde kendimize kötülük yapmış oluruz.