Dâvâ Adamları'na ihtiyacımız var!
Dâvâ Adamları'na ihtiyacımız var!
YAŞAR DEĞİRMENCİ
"Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var" diye yazan yazar kardeşlerimle aynı duygu ve düşünceleri taşıyorum.
Dâvâ adamlığında öncümüz, liderimiz, ulu önderimiz âlemlere rahmet olarak gönderilen kâinatın övüncü, kıvancı, öncülerin öncüsü Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselamdır. Sonra sahabeyi kiram, sonra da o izi süren tâbiin, tebei tâbin, selefi salihîn, varisleri mürşidler, Allah dostları
Resulullah, hak ve hakikat yolculuğundan asla geri adım atmadı ve kararlılığını şöyle ifade etti: "Allah'a yemin olsun ki sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, dünyanın nimetlerini de ayağımın altına serseler, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar davamdan asla vazgeçmeyeceğim."
O izi sürenler de Allah demenin yasak olduğu dönemde her şeyi göze alarak Kur'an-ı Kerim'i okuyan okutan, yaşayan yaşatan bir nesil yetiştiren, "Dâvâ muvaffak olsun da varsın bizim yerimiz caminin papuçluğu olsun" diyen Süleyman Hilmi Tunahan'lar, 1922'de Meclis Başkanı Mustafa Kemal'e "Hırsını; makam ve şöhret arzusunu tatmin etmek için İslâm'a saldırarak, Türk ve İslâm düşmanlarının beğenisini kazanmaya çalışmanın büyük bir yanlış olduğu"nu dile getiren Said Nursiler, kafasına geçirilmek istenen serpuşu giymediği için idam edilen kendisini dâvâsına adayan İskilip'li Atıf'lar unutulmadı unutulmayacak. Firavunlar öldü. Ama Firavunluk ölmediği için Cumhuriyet döneminin 'ebedî şef' ve 'millî şef'in zalimliklerinin idamlarıyla şehid oldular. Bugünlere geldiğimizde Filistin'in Şeyh Yasin'leri, Muhammed Mursi'leri, İsmail Heniye'leri, Yahya Sinvar'ları Hasan el-Bennâ'ları rahmet, mağfiret, minnet ve şükranla anarken Suriyeli Müslümanların öncülerinden Ömer el-Emiri'yi de hatırladım. Ümmetin yeniden uyanışı için Suriye'de Daru'l-Erkam hareketi isimli bir hareket kurmuş bir davetçidir. Hasan el-Bennâ ismini duyduğunda onu ve hareketini yakından tanımak için 1945 yılında Mısır'a bir ziyaret yapmıştır. Ancak Hasan el-Bennâ, davet çalışmaları için Mısır'ın birçok şehrini ve köyünü ziyaret edeceği 22 günlük bir yolculuğa çıkmak üzeredir. Ömer el-Emiri bu yolculuğu haber alınca Hasan el-Bennâ'yı en iyi yolculuklarda tanıyabileceğini düşünür ve onunla birlikte gelmek istediğini söyler. Bunun üzerine Hasan el-Bennâ bu teklifi kabul eder.
Sohbetlerimizle, derslerimizle, İslami faaliyetlerimizle, konuşmalarımızla, sosyal medya davranışlarımızla bütün insanları samimi olduğumuza inandırabiliriz. Ancak Rabbimizle baş başa kaldığımızda, tek başına namaza durduğumuza, yalnızken bir günah fırsatı ile karşılaştığımızda, kalbimiz harekete geçip de bütün niyetlerimiz ortaya döküldüğünde yani insanlara gizli, Allah'a açık hallerimiz ortaya çıktığında gerçek samimiyetimiz de ortaya çıkmış demektir.Bu seyahat; "Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var" dedirtir. İşte seyahat notu:
"Ben müşkülpesent bir insanım. Yani zor adam beğenirim Hasan el-Bennâ'yı ve hareketini gözlemlemek üzere Mısır'a gittim. Kendisiyle birçok alanda sohbetimiz oldu. En önemlisi, en verimlisi ve bereketlisi, beraber geçirdiğimiz bu illerdeki 22 günlük birlikteliğimiz oldu. Aramızdaki konuşmanın rahat sağlanması için kendisi şoförün yanında otururken beni pencere kenarına oturtuyordu. Bu esnada onu yakından tanıma fırsatı buldum.
Bazı köylere giderken araçla gitmek mümkün olmuyordu. Merkep sırtında saatlerce yolculuk yapılırdı. Ama Hasan el-Bennâ sanki lüks bir aracın içinde yolculuk yapar gibi büyük bir şevk ve heyecanla hareket ederdi. Onun ihlası, namazlardaki huşusu, uzun uzun yaptığı dualar, boş konuşmaması, etrafındakilere karşı nezaket ve mütevazılığı, cesaret ve adanmışlığı beni derinden etkiledi.