Bizim hutbemiz bize, sizin hezeyanlarınız size!

Bizim hutbemiz bize, sizin hezeyanlarınız size!

Yaşar Değirmenci

Gündemi lüzumsuz şeylerle meşgul etmek, suçlarını örtmek için başka tarafa çekmek, kafaları ütülemek, zihin karışıklığına sebebiyet vermek; solun, Kemalizm'in, sekülerizmin, laisizmin uygulamaları.

Dinin hükümlerinde işine gelenleri kabul edip gelmeyenleri reddedenler "kâfir" olup Müslüman olmaktan çıkarlar. Bu güruh "dine uyma yerine dini kendine uydurma" peşindedirler. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hassasiyet göstererek, İslam'ın özü ve inanç kimliğine yakışır şekilde Allah'ın hükmü olan Kur'an'ın, hayatın merkezinde yer alması gerektiğini vurgulayan mesajları, bu güruhu rahatsız etti. Çünkü bu söylemler, onların İslam'ın bu ülkede gelişmesini engellemeye yönelik projelerinin önüne geçti.

Milletin ortak değerleri söz konusu olduğunda, bu çevreler her türlü eleştiriyi yapmakla, çemkirmekle görevlendirilmişlerdir. Bu tip yapılar, sahipleri tarafından bu şekilde yönlendirilmektedir. Bunlara "yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir"i anlatamazsınız.

Allah'a kullukla değerlendirilemeyen gün, başka şeylere kölelikle geçirilmiş demektir.

İnsanımıza verilmesi gereken mesajlar en güzel şekilde verildi ve bu da onları huzursuz etti. Zira sistemin kuruluşundan bu yana inanç kimliğinin ne kadar yaşanacağına, toplumun ekonomik ve sosyal alanlarda ne kadar var olacağına onlar karar vermek istiyordu. Aynen "Firavunun izin verdiği kadar inanacaksın. Firavunun emir ve yasaklarına uyacaksın. Onun dediklerinin dışına çıkmayacaksın!" Modernizmin, pozitivizmin, sekülerizmin, paganizmin ve bizdeki dokunulamayan/değiştirilemeyen, kutsal hâle getirilen laiklik ve Kemalizm'in de bu kapsama girdiğini unutmayalım!

Şahıslar ve kurumlar üzerinden milletimizin ortak değerlerine saldırıyorlar. Bu sebeple millet tarafından da kabul görmüyorlar, meşruiyet bulamıyorlar. Bunlar kendi dehlizlerinde ve karanlıklarında boğulup gideceklerdir.

Hayat tarzı olan İslâm'ı cami Müslümanlığından çıkarmalıyız. Bir tarih dönemi gösterilemez ki "İslâm'sız" izah edilebilsin. Bir değişim gösterilemeyecektir ki "İslâm'sız" izah olunabilsin. Münasebetin mahiyeti çok farklı olabilir; ama doğru izahın ışığı hep aynı yerden gelmiştir, öyle de gelecektir. Dinle dünyayı birbirinden ayırdık, seccade başında ve camide Müslüman olduk, insani ilişkilerimizde İslam'a yer vermedik, helalı haramı hesaba katmadık.

İslâm her şeyden önce, sosyal bir dindir. Yaşadığımız şu zor, sıkıntılı, sabır ve şükür gerektiren imtihan günlerinden dersler çıkarıp ibretler alıp 'şekli Müslümanlık'tan yaşayan, yaşatan Müslümanlığa dönelim. Camilerde bile 'saf' olamadığımız, saflarımızı sık tutamadığımız günleri unutmayalım. Bu 'saf tutma' meselesini vücutların teması değil hem cami içinde hem sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Tarihin her döneminde insanlığın temel meselesi; fiziki arzuların, maddi çıkarların, makam tutkulularının, akıl ve irfan ışığından doğru inançtan, hak ve adalet ölçülerine göre hüküm ve karar vermekten daha önemli görülmesidir.İnsan sadece tabiatı değil, kendini de tahrip ediyor. İnsanımızın çektiği ruh ve kültür ızdırabına göz mü yumacağız Asıl derdimizin "kaybolan insanlığımız" olduğu hakikatini ne zaman idrak edeceğiz Fıtrata aykırı sun'îlikler içinde kendi kendimizin kölesi haline gelmişiz. Herkesin iyi taraflarına yakın ve dost; herkesin kötü taraflarına uzak ve soğuk durmak, ama kimseyi tamamen hatalı yahut tamamen hatasız görmemeyi ve ortak değerlerimiz olan kutsallarımızı kaale alsaydık, uygulayıp yaşasaydık toplumun yüzü farklı olmaz mıydı

DİB da bu milletin ve ümmetin içinde bulunduğu durumu görünce tedavi yolu gösterip rehberlik edince bundan rahatsız olmak insanlığa sığar mı Dini hükümleri ihtiva eden tebliğ ve irşad vazifesinin gereğini yerine getirme amacı gütmekten rahatsız olmak hastalıklı ruh hallerinden kaynaklanmıyor mu