Bâb-ı Âli'de 33 Yıl
Bâb-ı Âli'de 33 Yıl
YAŞAR DEĞİRMENCİ
Genelde kitap tavsiyesi konulu yazı yazamıyorum. Gönderilen kitapların çok büyük ve mutlaka bahsedilmesi gereken kısmı; hatıralar, değerlendirmeler ağırlıklı. Yazsam başka konulara sıra gelmez. Bu perhizimi "Bâb-ı Âli'de 33 Yıl" kitabı bozdurdu. İhmalimin ve hatalarımın telafisi için de yazma ihtiyacı hissettim.
Yazarı; değerli şair, yazar, gazeteci, çeşitli gazetelerde kültür sayfası hazırlayan, Belediye Başkanlarına kültür danışmanlığı ve radyo programlarının yapım ve sunuculuğunu yapan Dâvâ Adamı. Aynı zamanda Anadolu Ajansı'nda yöneticilik de yapan Ekrem KAFTAN.
Bu değerli kardeşimin üç ciltlik yaşadığı belgesel gibi olan hatıraları, mutlaka okunmalı, film ve dizi yapılmalı.
Kitabını; yazarlık, araştırma ve idarecilik, TV programları da yaptığım için dikkatli okuyunca dersler alınacak, ibretli olayların canlı şahitliğini yapmış, fakir gariban Anadolu'nun bir köy çocuğunun iradesi, azmi, gayreti "iman-amel-ihlas" istikameti üzerinde Allah'a dayanıp güvenince de Rabbim de muvaffakıyetler nasip etmiş.
Birkaç hatırasını nakletmem bile makaleye, bir yazıya sığmaz. Yine de yazımın son noktasına kadar bazılarını siz değerli okuyucularıma sunayım. Kitabının girişine yazma sebebini yazmış. (Kitap Demlik Yay. KİTYAY 05524388080 Birincikitap.com alınabilir.)
"Hayatımızın, başkaları tarafından okunmaya, bilinmeye, ibret alınmaya değer tarafı var mıdır, bilemeyiz ama kendimizce mühim gördüğümüz hadiseleri yazmaktan geri duramadık.
Anadolu'nun küçük bir köyünde, çok fakir bir ailenin son çocuğu olarak doğup büyümüş birinin hayatının ne kıymeti olabilir. Yaşadığımız ömür bize gösterdi ki her insanın hayatından çıkarılacak dersler, alınacak ibretler muhakkak vardır. Biz de bu gerçekten hareketle, hayat ve hatıratımızı yazmaya karar verdik. Umulur ki, kimse için olmazsa bile, kendi çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz için ibret verici tarafları bulunur. Hiç olmazsa, şahsi tarihimizi çocuklarımız öğrenir ve kendileri daha güzel, insanlık için daha faydalı hayat yolunun tercih eder. Bu hatıratın yazılmaya başladığı 7 Temmuz 2019'da Türkiye'de kitap okuma oranları dünyaya göre çok geri seviyelerdeydi. İnsanımızın hayatında kitabın yeri her geçen gün daha çok azalıyor. Gelişen dijital çağ ile beraber, kâğıda basılmış metinlerin okunması azalıyor ve bu azalma arttıkça cehaletimiz de artıyor. Hazin ki insanımız, ne kadar cahil olduğunun asla farkında değil.Biz kimse okumasa da geleceğe bir şeyler bırakmak adına yazmaya devam ettik ve ömrümüz oldukça inşallah devam edeceğiz."
Ekrem Kaftan'ın hatıratından bazı ibretlik parçaları değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
Cuma namazı yüzünden azar işittim
Beşinci sınıfta, sınıf öğretmenimiz Mustafa Öğretmen yerine karısı Hilal Öğretmen olmuştu. Hilal Öğretmen, kendisi bir öğrenciye kızdığı zaman dayak atmaz, kocası Mustafa Öğretmen'i çağırır, ona dövdürürdü. Ben sınıfın başarılı ve uslu öğrencilerinden olduğum için hiç dayak yemedim ama Mustafa Öğretmen'in dayağından nasibini alan çok arkadaşım oldu maalesef. Bilhassa bazı kız öğrenciler sürekli dayak yiyor, öğretmenin önünden kaçınca öğretmen ardından koşup yakaladığı zaman daha fena dövüyordu.
Beşinci sınıfın ilk haftalarında bir Cuma günü camiye namaza gittim ve namazdan geç çıkıldığı için derse geç kaldım. Kapıyı çalıp sınıfa girince, Hilal Öğretmen, nerede kaldığımı sordu.
-Cuma namazına gittim, dedim.
-Biz Müslüman değil miyiz, biz neden gitmiyoruz. Bir daha gitme camiye, dersine gel, diyerek kızdı.
Ben o sırada 12 yaşını çoktan geçmiştim ve camide Nazmi Hoca'dan öğrendiğime göre artık bana beş vakit namaz ve tabii Cuma namazı farz idi. Ancak, Hilal Öğretmen'in azarlamasından sonra maalesef Cuma namazlarına gidemedim."