Ashab-ı Kehf ve düşündürdükleri
Ashab-ı Kehf ve düşündürdükleri
Yaşar Değirmenci
İçinde bulunduğumuz olumsuzluklar, yaşadığımız hayat şartları, küreselleşmenin yaygınlaştırdığı ahlaksızlıklar, ümmete yapılan zulüm ve katliamlar bizlerin iç dünyamıza dönüp bir nefs muhasebesi yapmamızı gerekli kılıyor.
Müslüman, Mümin zamanaçağa esir olmaz. Çağazamana hâkimdir. Zamanlar ötesiyle (vahiyle) irtibatlıdır. Bulunduğu ortamazeminemuhiteçevreye uyan değil, zemine mührünü vuran adamdır.
Çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşen zihnimizle, seküler zihin kalıplarıyla Kur'ân'ı yorumlamaya kalkışmakla, Kur'ân'ı Kerim'i de İslâm'ı da tanınamaz hâle getirmekle sonuçlanır.
Türkiye, genç kuşağını hızla kaybediyor. Sömürgeci ve zihni körleştirici eğitim sistemi; yozlaştırıcı kültür hayatı; kültürel dinamiklerimizi dinamitliyor başka düşmana hacet kalmadan. Sığ ve sığlaştırıcı, her şeyi çözücü medya rejimi çocuklarımızı ruhsuzlaştırıyor, elimizden alıyor. Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz! En tehlikeli durum da bu büyük tehlikenin farkında değiliz.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar sığ ve sığlaştırıcı, bu kadar yoz ve yozlaştırıcı bir kültürel saldırıya izin verilmez. Bu gidişe bir dur denmeli, gençliğin zihnini ve kalbini, ruhunu ve ufkunu açacak işlere imza atılmalı. Şu gerçeği aslâ unutmamak gerekiyor: Genç kuşaklarını ihmal eden toplumlar, geleceklerini imha ederler. O yüzden en hayatî meselemiz genç kuşaklarımızı korumak, koruyabilmek.
Eğitim sistemimizin sonucu gençlerin önündeki tek tercih: Kemalizm, sekülerizm, paganizm oldu. Gençlerimizin, özüne, öz değerlerine, ulvi gayeler uğruna heyecana ihtiyacı var. Yeter ki, bu heyecan sağlam bilgi ile kontrol edilebilsin. Bunlar olmayınca ölen ve öldüren ne için öldüğünü ve öldürüldüğünü bilmiyor. Uğrunda öleceği değerler verilmediği için.
Gençlerimizin durumunu görünce Ashab-ı Kehf suresi ilgili ayeti düşünüp, "İslâm'sız hayattan huzur bulunamayacağı" hususunu gündemimize almalıyız. İslâm umuttur, İslâm çaredir. İslâm, hasta toplumun tedavisidir. Bilmekle, okumakla değil, yaşamakla olur.
Kehf suresinin 13. Ayetini hatırlayıp tefsirine baktım. Beraber okuyalım:
"Şimdi biz, onların başından geçen ibretli hâdiseyi bütün gerçekliğiyle sana anlatacağız: Hiç şüphesiz onlar Rablerine iman etmiş genç yiğitlerdi; biz de onların imanlarını daha da artırdık" (18 Kehf 13).
Ashâb-ı Kehf, Rablerine yürekten inanmış genç yiğitlerdi.Onlar imanlarında samimi oldukları için, Allah da onların doğru yola olan iman ve bağlılıklarını daha da artırdı. Onlara bâtıla boyun eğmekten sakınıp canları pahasına da olsa hak yolunda sabır ve sebat etme kuvveti verdi. Kalplerini iman, sabır ve metânetle iyice pekiştirdi, kuvvetlendirdi. İman ve itminân hali âdeta onların hücrelerine ve iliklerine işledi. Öyle ki putlara ibâdeti reddetmek üzere kralın karşısına dikildiklerinde veya bulundukları şirk ortamını terk etmeye karar verip harekete geçtiklerinde kalplerine yerleşen tevhid inancını şu ifadelerle dile getirdiler:"Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır. Biz O'ndan başkasını ilâh kabul edip tapmayız. Böyle bir şey yaparsak, yemin olsun ki gerçek dışı, pek saçma bir iddiada bulunmuş oluruz."(Kehf 1814) Gerçek imanın bu olduğunu; kavimlerinin içine saplandığı putperestlik inancının ise herhangi bir delile dayanmayan asılsız bir anlayış olduğunu açıklamaktan çekinmediler. Nihâyetinde imanlarını tehlikeden koruyabilmek için, Allah'tan rahmet ve kolaylık umarak mağaraya sığınmalarının artık zaruret hâline geldiğini anladılar. Sâdık bir dost gibi peşlerini bırakmayan köpekleriyle birlikte mağaraya sığındılar ve orada ilâhî kudret eliyle uykuya daldırıldılar.
Bu âyetlerde Allah'ın haram kıldığı şeylerden ve haramların işlendiği ortamlardan uzaklaşmanın önemine dikkat çekilir. Allah'ın dışındaki şeylerden uzaklaşılmadığı müddetçe Allah'a kavuşma gerçekleşmez. İşte Ashâb-ı Kehf ne zaman ki Allah'ın dışında tapınılan putlardan uzaklaştılar, Hak Teâlâ onları riâyet mahfazası içinde korudu, onlar için inâyet mağarasında güzel bir yer hazırladı. Dolayısıyla bütün söz, fiil ve davranışlarında şahsî arzulardan soyunup Allah'ın iradesine teslim olan, her halinde Allah'a yönelişi dürüstlük ve samimiyet içinde olan ve yine her durumda sadece Allah'tan yardım isteyen kişilere Rabbimiz büyük lütuflarda bulunacak, onların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak ve onlara çok güzel bir gelecek hazırlayacaktır. Cenâb-ı Hakk'ın Ashâb-ı Kehf'e olan yardım ve ikramı bunun açık bir misalidir: