Yapısal değişim ve ithal ikamesi: Açık ama korumacı bir model

Türkiye'de kendini sadece öğretici değil, aynı zamanda topluma karşı sorumlu hisseden ekonomistler uzun zamandan beri yapısal değişimin gerekliliğini vurguluyor.

Ekonomik yapının iyileştirilmesi, değişen dışsal koşullara uyumu ve teknolojik gelişmelerin toplumsal refahı yukarılara taşıması için bir altyapı niteliğindeki yapısal değişimin zorunluluğunu tartışıyorlar çoktan beri...

Sadece ekonomi alanında da değil bu öneriler. Hukuki sistem içinde örneğin mülkiyet hakkı başta olmak üzere daha birçok alanda değişimin yapılması ve sürekliliği vurgusu var bu öneri ve araştırmalarda.

Her şey daha iyi bir yaşam, her şey daha demokratik bir ortamın oluşturulması için...

Bu dönüşüm doğal olarak ekonomideki büyüme amacının yanında, dışa bağımlılığın zincirlerini kırmak ve teknolojideki başdöndürücü gelişmeyi yerelleştirme hedefiyle sonuca ulaşacaktır. Bunu da yaparken aynı kararlılıkla küresel ekonomiye eklenme sürecini hızlandırmak önem ve anlam kazanmaktadır.

Bu anlam son yıllarda verimsiz, katma değeri düşük ve rekabet gücünü sürekli kaybeden bir sanayisizleştirme sürecini tecrübe eden ülkemizde daha da öne çıkmaktadır. Ekonomistler bu sanayisizleşme ile uzun vadede gelişmeyi yakalamak ve yeni iş olanakları yaratmanın zorluğunu ortaya koymaktadır.

Değişik ekonomi politikaların ve uygulamaların olduğu ekonomik süreçte içinde hem rekabeti hem de iç sanayi ve tarımı dönüştürmenin en etkin yollarından biri açık ama korumacı bir süreç izlemektir. Ekonomi bu süreçte sonuna kadar açık bir ekonomi olmayı sürdürecek ama stratejik sektörlerde ithal bağımlılığını azaltacaktır.

Sektörün stratejik olması katma değer artışı ve rekabetçi bir ortam yaratma açısında can alıcı bir özelliktir. Bu yapısal nokta artık 1970'lerin ithal ikamesi yaklaşımının da yapısal bir değişime uğramasının işaretidir. Artık o kapalı ekonomi modelinin yarattığı verimsizlik ve yarattığı teknoloji yalıtımı ile finansman sıkıntılarının bir kenara bırakıldığı, açık ama korumacı bir değişimin yirmi birinci yüzyılın sanayi politikasıdır söz konusu olan.

Korumacılığın yeni biçimi artık gümrük vergileri ya da ithalat miktar kısıtlamaları değil, akıllı koruma araçlarına dayanmaktadır. Yabancı doğrudan yatırımlarının bile şarta bağlandığı, ne olursan ol gel yatırım yap akıldışılığının bir kenara bırakıldığı, yatırımın teknoloji transferi ve insan sermayesi artırımına dayalı politikalara dayandığı bir ortamın kendisidir