Sizi yönetenlerin ülke notumuz yükseldi kelimesi kapsamında sevindiklerine bakmayın. Ülke üretim gücümüzde son dönemdeki erozyon artıyor ve gelecek için de tehlikeli sinyaller veriyor.
Bir ülkenin notunun yükselmesi çoğu zaman çok bozulan finansal dengelerin bir nebze olsun düzelmesiyle olur. Dibe vurmuş bir ekonomide örneğin cari açık, bütçe de hafif derecede iyileşme, kur dalgalanmalarının azalması, dış borç çevirmede sorun yaşanmaması, siyasi risklerin ve gerilimlerin ortadan kalkması gibi nedenleri ileri sürüp ülke notunu artırmanın anlamının ne olduğunu da sorgulamak sanırım gerekecektir.
Kredi notunuza bakılırken üretim gücü ve onun değişimi pek göz önünde bulundurulmaz. Ne kadar da yapısal reform sözcükleri bu kuruluşların raporlarında yer alsa da bu yapının sadece finansal kısımdaki göreceli düzelmeye denk geldiğini, üretimde yapısal sorunlarla ve onların çözüm yöntemleriyle ilgili olmadığı gayet nettir.
Ülkemizde toplam dış borcun 550 milyar dolar civarında gerçekleştiği ve bunun da üçte birinin kısa vadeli olduğu, bir de rezerv kompozisyonunda bir iyileşme olmadığı gerçeği ile kredi notunun yükselmesini bayram havasına çevirmek sadece bir algı, tüketiciye güven verme amacında bir algı olarak yorumlamak gerekir.
Gerekir çünkü reel sektörlerde fotoğraf bu algının tam tersine inanılmaz bir erimeyi gösteriyor. Bunun en yalın göstergesi "Tablo 1"de Merkez Bankası tarafından verilmiştir. Verilerin ölçüm ve sunum şüphelerini bile bir kenara koyduğumuzda bile 2025 yılının başlarında bu yana sürekli azalan bir imalat sanayi üretim gücü ve onun kapasite kullanım oranı (KKO) ile yüz yüze geliyoruz.
KKO'daki sürekli düşüş ekonomik durgunluğun kanıtıdır.
Türkiye ekonomisinin durgunluk analizini yapma lüksümüzün olmadığını başta belirtelim zira hem finansal hem de üretim dengelerindeki uzun zamandan beri tecrübe ettiğimiz dağılma trendi bu lüksü daha uzun zaman bize yaşatmayacak ve rasyonel analizleri mümkün kılmayacaktır.
Öte yandan KKO ve onun alt kırılım analizi söylenenin aksine ekonominin yönünü ve gidişatını bize çok açık veriyor. "Tablo 2" bu resmi bize sektörler itibarıyla gösteriyor.
Son 10 yıldan beri (nasıl oluyorsa) yüzde 75'lerin altına inmeyen kapasite kullanım oranlarının sektörlere göre olağanüstü değişim göstermesi ekonomik dengeleri ile onun yansımalarının (enflasyon, maliyetler, rekabet gücü ve sektörel gelecek gibi) kanıtı niteliğindedir.
Örneğin tekstildeki erime, deri sanayisindeki üretim daralması bunun baş örnekleridir. İmalat sanayisinin temel dayanağı olan makine ve ekipman ile elektronik sektörlerindeki oranın yüzde 70'in altında gerçekleşmesi yapısal bozulmanın en net resmidir.