Bir ülke adının veya devletin önüne sıfat koyup onu tanımlarken çok dikkatli olmak gerekir. Bu dikkat özellikle karar verici düzeyinde olanlarda daha da keskinleşmelidir. Aksi takdirde, önüne demokratik, hukuk, laik ve yargı gibi sıfat gelen devletlerin tanımlarında süreç karmaşaya yol açabilir.
Son günlerde özellikle yargı devleti yaklaşımı belki de bilinçli olarak sık kullanılmaya başlandı ülkemizde. Yargıya güvenin, yargılama süreci devam ediyor, yargıda sorun var ve benzeri cümlelerde yargı bir durumu veya özelliği belirtirken hukuk devleti yerine yargı devleti dediğinizde anlam ve yapı tamamen değişmektedir. Türkiye bir hukuk devletidir yerine Türkiye bir yargı devletidir yaklaşımını yerleştirirseniz, dilimizdeki anlamından çok beyninizdeki yapısal bozukluğun fotoğrafı öne çıkar öncelikle.
Bilmeden kullanıldığında veya sıradan bir kimsenin konuşması esnasında sarf edildiğinde yargı devleti üzerinde düşünmeye bile değer bulmazsınız ama bir devleti yöneten karar vericilerin ağzından bu terim, hem de birden fazla kez çıktığında artık işin rengi farklılaşmış olur.
Bu durumda ya bilerek hukuk yerine yargı kullanıyor ya da kullandırılıyordur.
Bilinmesi gereken nokta açıktır: Türkiye bir yargı devleti değil bir hukuk devletidir.
Literatürdeki tanım da bunu öne çıkarır.
Teoride böyle olmakla beraber uygulamada ülkemizin artık bir hukuk devleti olmadığı açıktır. Endeks ve sıralama vermenin ne faydası var bilinmez ama ülkemizin bir yargı devletine dönüştüğünü kanıtlayan verilerden biri olan World Justice Project'in endeksine göre Türkiye 143 ülke arasında 118'inci sıraya gerilemiş ve Rusya, Nijerya ve Gabon ile aynı konuma ortak olmuştur.
Futbolda Nijeryalı Osimhen ve Gabonlu Mario Lemina ile harikalar yaratan futbolumuza karşın, hukukun üstünlüğünde en alt ligde onlarla aynı mekânı paylaşmak esasında utancın da kaynağı olmaktadır.
Ne anlama geliyor bu alt ligin yapısı sorusu akla geliyor olabilir.
Belirli bir eşik noktasını kırıp alt lige düştükten sonra endeksin detaylarına inmeye gerek kalmıyor. Hukuki kapsamda alt sıralardaki konum doğrudan ve dolaylı olarak sosyal refah seviyesi ile ekonomik büyüme performansını etkiliyor. Örneğin Nobel ödüllü ekonomistler Acemoğlu, Robinson ve Johnson'un ortak yayınlarında kurumların, özellikle hukukun üstünlüğünü ve kapsayıcı kurumların, ekonomik büyümenin anahtarı olduğu savunulur. Diğer yazarlar demokrasi ve hukukun üstünlüğü olan ülkelerde büyümenin daha hızlı olduğunu göstermiştir.

15