"Vefâttan sonra bizim mekânımız burasıdır"

Muhammed Hazîn hazretleri Anadolu'da yetişen büyük velîlerdendir. Siirt'te doğdu. İlim öğrenmek için Seyyid Tâhâ hazretlerine gitti. Seyyid Tâhâ, Muhammed Hazîn'e; "Senin işin Osman-ı Tavîlî'nin elindedir. Ona gidiniz" buyurdu. Şeyh Osman Tavîlî'nin sohbetlerinde bulundu ve kemâle geldi. İcâzet alıp memleketi olan Siirt'e döndükten sonra Ulucâmi'de vaaz ve nasîhatlere başladı. Çok talebe yetiştirdi...
Siirt ve havâlisinde uzun süre yağmur yağmamıştı. Dereler kurumuş, değirmenler çalışmaz olmuştu. Muhammed Hazîn ogünlerde talebelerine; "Kalkın! Unumuz kalmadı, değirmene gidip buğdayöğütelim" dedi. Talebelerinin; "Değirmenler su olmadığı için çalışmıyor" demelerine rağmen; "Gidelim!" dedi...

Bir çuval buğday alıp değirmene gittiler. Muhammed Hazîn talebelerine değirmeni temizlemelerini söyledi. Kendisi dolabı tâmir etti. Bu sırada gökyüzünü yavaş yavaş bulutlar kapladı. Bir süre sonra yağmur yağmaya başladı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dereyi coşturdu ve değirmen çalışmaya başladı. Buğday öğütme işi tamamlanınca, yağmur dindi...
Muhammed Hazîn, ömrünün sonuna doğru rahatsızlanıp, yatağa düştü. Vefât ânı yaklaştığında yanında talebelerinden olan müezzini Yûsuf Efendi vardı. Muhammed Hazîn bir âyet-i kerîme okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Allahü teâlânın kullarından bâzıları öldüklerinde, gökler kendilerine doğru yükselen amellerin son bulması sebebiyle ağlarlar. Yine aynı şekilde yerler de üzerlerinde yapılan iyi amellerin kesilmesinden dolayı ağlarlar. Melekler bu sırada garip kuşlar şeklinde gelip, cenâze ile birlikte giderler. Sübhânallah velîlerin rûhları ne kadar hızlı! Meleklerden daha çabuk gelip gidiyorlar" dedi. Daha sonra Yûsuf Efendiden Kur'ân-ı kerîm okumasını istedi. Yûsuf Efendi Kur'ân-ı kerîm okurken Muhammed Hazîn vefât etti. Cenâzesi evden çıkarıldığında hafiften yağmur yağmaya ve etrafta çok kalabalık hâlde garip kuşlar uçmaya başladı.