"Onların gönüllerini ahiret düşüncesi kaplamıştır..."

"Tâat ehli, dünyâ düşüncesini kalplerinden boşaltırlar. Uzun emel sahibi olmazlar..."

Şeyh Ahmed Erzincanî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Erzincan'a bağlı Tabih adlı köyde doğdu. Daha küçük iken babası onu Şeyh Muhammed Erzincânî hazretlerine götürdü ve hizmet etmesi için yanına verdi. Pîr Ahmed, evliyâ âilesine hizmetle büyüdü. İlim ve edeb öğrendi. Kur'ân-ı kerîmi ezberleyip, Hâfız oldu. Genç yaşta Muhammed Erzincânî hazretlerinden icâzet, diploma almakla şereflendi. Erzincan civârında hak yolun bilgilerini anlatıp öğretmekle meşgûl oldu. 1465 (H.870) târihinde Erzincan'da vefât etti.

Pîr Ahmed'i, hocası Muhammed Erzincânî hazretleri çok severdi. Sultan Fâtih ile Uzun Hasan arasında yapılan muhârebeden sonra sulh için Uzun Hasan, Fâtih Sultan Mehmed Hana onu aracı olarak gönderdi. Pîr Ahmed, Sultan Fâtih'e geldiğinde huzûrunda Kur'ân-ı kerîmden bâzı âyet-i kerîmeleri okuyup, okuduğu yerlerin tefsîrini yapmıştı. Fâtih Sultan Mehmed Han bunun üzerine memnuniyetini bildirip, Uzun Hasan ile sulha râzı oldu. Pîr Ahmed'e iltifat edip; "Lütfedip İstanbul'da ikâmet etmeniz mümkün olmaz mı" diyerek İstanbul'a dâvet etti. Pîr Ahmed sonraları bir ara İstanbul'a gelip Ayasofya'da vâz ü nasîhatlerde bulunup Fâtih ile sohbet ettiler. Daha sonra da memleketleri olan Erzincan'a döndüler.

Bu mübarek zat sohbetlerinde buyurdu ki:

"Tâat ehli, üzerlerinden bir gün bir gece geçtiği zaman, tâat üzere geçip geçmediği husûsunda kendilerini kontrol ederler. Eğer, Allahü teâlânın rızâsına uygun geçmiş ise, sevinirler. Azalarını, sâlih ameller yapmaları için zorlarlar. Dünyâ düşüncesini kalplerinden boşaltırlar. Uzun emel sahibi olmazlar. Ecellerini yakın görürler. Dünyâ hırsını kalplerinden uzaklaştırırlar. Ahiret düşüncesi onların gönüllerini kaplamıştır. Ahirete, basîretli gerçekten gören bir gözle bakarlar. Sanki, âhıreti görmüş gibi hazırlanırlar. Temiz, hâlis ve sâlih amellerle, Allahü teâlâya yaklaşmaya çalışırlar. Yaşayışlarında Allahü teâlâ ve Resûlünün (aleyhisselâm) emrettiği istikâmet (doğruluk) üzere olurlar. Takvâları arttıkça dünyâda yaptıkları ibâdet ve tâatlerin tadını daha fazla duyarlar. Allah korkusundan gözyaşları dökerler, ibâdetlerini kırık ve mahzûn bir kalpile yaparlar. Onlar, âhiret gamıyla gamlanmışlardır. Fazla ve boş söz konuşmazlar. Allahü teâlâyı anmaktan lezzet duyarlar. Bedenleri dünyâda fakat, kalpleri Allahü teâlâ iledir."