İnsan, beden değil ruh demektir!..

Beden, ruhun konak yeridir. Kıymetli olan, ev değil, evde oturanlardır...

Necmeddîn Dâye hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin talebesi olup, onun ders ve sohbetlerinde kemâle erdi. Cengiz istilâsının meydana çıkacağı sırada, bu fitne henüz başlamadan, hocası Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin işâreti ile Anadolu tarafına seyâhat ederek Konya'ya geldi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Sadreddîn-i Konevî hazretleri ile görüştü. 1256 (H.654) senesinde Bağdât'ta vefât etti. "Mirsâd-ül-İbâd"adlı eseri meşhurdur. Bu kitabında şöyle nakleder:

Evliyânın, öldükten sonra da kerâmet sâhibi olduklarını fıkıh kitapları da bildirmektedir. Hanefî mezhebinde kabir üzerine basmak, oturmak, orada uyumak, abdest bozmak mekrûhtur. Çünkü bunlar ihânet, hakaret etmektir. Hadîs-i şerîfte;"Kabir üzerine basmaktansa, ateşe basmayı tercih ederim"buyuruldu. Bu sözler, insana öldükten sonra da saygı göstermek lâzım olduğunu bildiriyor. Yanidînimiz, ölülerin muhterem olduklarını bildiriyor.

Kerâmetin âdet hâriciyapılan iş demek olduğunu yukarıda bildirmiştik. İnsanın yeryüzünde yürümesi, oturması âdet olduğu için, müminin kabri üzerine basılmaması, oturulmaması, ona kerâmet yaniikram ve ihsân olmaktadır. Her mümine öldükten sonra böyle kerâmet veren dinimiz, ilim, irfan sâhibi olan evliyâya daha kıymetli kerâmetler de ihsân olunacağını göstermektedir. Diri iken her mümin kerâmet sahibi olmaz. Yalnız evliyâ diri iken de kerâmet sahibidir. İslam âlimleri buyuruyorlar ki; "Her mümin uykuda da mümin olduğu gibi, öldükten sonra da mümindir. Bunun gibi peygamberler öldükten sonra da peygamberdirler. Çünkü peygamber olan ve îmân sahibi olan rûhtur. İnsan ölünce, rûhunda bir değişiklik olmaz"