İlim yolu öyle bir yoldur ki...
"İlim yolunu giren dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşur. Onu terk etmek, doğru yoldan ayrılmaktır..." Tavîl Muslihuddîn Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Kastamonu'ya bağlı Küre'de doğdu. Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Sonra Şeyh İlâhî hazretlerine talebe olup, hizmetinde bulundu. Tasavvufta yüksek mertebelere ulaştı ve kemâle erdi. On altıncı asrın başlarında Bursa'da vefât etti...Muslihuddîn Efendi, Sultan İkinci Bâyezîd'e bir mektup gönderip; "Bir yerde zulüm ve bid'atler, dînimizde olmayıp da sonradan ibâdet olarak konan şeyler, hurâfeler yaygınlaşsa, o beldenin sâlihleri ve âlimleri Peygamber efendimizi rüyâsında üzgün ve hüzünlü bir şekilde görseler, mübârek yüzlerinin bu hâli gazap işâretidir. Resûlullah efendimizi rüyâmda üzüntülü ve hüzünlü gördüm. Zulüm ve bid'at karanlığından kalplerin karardığını, Küre'de birçok zulüm ve bid'atin yaygınlaştığını anladım" diye yazıp, Pâdişâha genişçe bildirdi.Zâhir ilminde âlim olan bir kimse, Şeyh Muslihuddîn'e gelip; "Ben bu yolu terk etmek istiyorum" dedi. Muslihuddîn Efendi ona; "Hangi yolu terk etmek istiyorsun" diye sorunca, o da; "İlim yolunu terk etmek istiyorum" dedi. Muslihuddîn Efendi kızarak; "Bundan güzel yol mu vardır ki onu terk etmek istersin İlim yolu öyle bir yoldur ki, o yola giren dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşur. Onu terk etmek, doğru yoldan ayrılmaktır" buyurdu. Bu cevap karşısında o zât utanıp bir şey söyleyemedi...Bu sırada mecliste bulunanlara; "Kâdılardan Germiyanlı Sinan Çelebi diye bir zât vardır bilir misiniz" diye sordu. Orada hazır bulunanlardan bâzıları;