Müslümanlara yardım için, cihâd etmek için fazla çalışıp kazanmak müstehâbdır.
Mecdüddîn Zünkelûnî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 679 (m. 1280) senesinde Mısır'da Zünkelûn köyünde doğdu. Fıkıh ve hadîs ilmini zamanının âlimlerinden öğrendi. Kahire'de Baybarsiyye dergâhında Meşîhat-üs-Sûfiyye vazîfesini yürüttü ve hadîs dersleri verdi. 740 (m. 1339)'da vefât etti. Çok kitap yazdı. "Şerhu minhâc-üt-tâlibîn" isimli eserinde şöyle anlatır:"Farzları yapamayacak kadar zayıflatan riyâzet, yaniaz yemek caiz değildir. Kendinin ve çoluk-çocuğunun nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar, çalışıp kazanmak farzdır. Bu niyet ile çalışan kimse, borcunu ödeyemeden ölürse, azapçekmez. Hadîs-i şerîfte; "Her erkeğin çalışıp kazanması farzdır" buyuruldu. Bundan fazlası için çalışmamak caizdir. Âdem aleyhisselâm buğday eker ve ekmek yapardı. Nûh aleyhisselâm neccâr, marangoz idi. İbrâhim aleyhisselâm kumaş tüccârı idi. Dâvûd aleyhisselâm, önce koyun güderdi. Sonra ticâret yaptı. Sonra cihâd yaptı. Asker idi. Ebû Bekr-i Sıddîk, kumaş tüccârı idi. Ömer-ül-Fârûk, kösele dikerdi. Osmân-ı Zinnûreyn gıda maddeleri ithalâtçısı idi. Hazreti Ali işçilik ve cihâd yapardı. (radıyallahü anhüm) Çoluk-çocuğunun bir yıllık nafakasını toplayacak kadar çalışmak, mübahdır. Müslümanlara yardım için, cihâd etmek için fazla çalışıp kazanmak müstehâbdır, iyidir. Hadîs-i şerîfte; "İnsanların en iyisi, insanlara faydalıolandır" buyuruldu."Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun günler orucunu bozmadığı ve açlıktın mübârek karnına taş bağladığı kitaplarda yazılıdır. Mübârek ayakları şişinceye kadar geceleri çok namaz kıldığı da bildirilmiştir. Mübârek zevceleri de, böyle çok ibâdet yaparlardı. Fakat, ümmetine çok merhamet ettiği için, onların böyle sıkıntı çekmelerini istemezdi. Ümmetine ruhsat ile emrederdi. Kendisi azîmet ile ibâdet yapardı. Din demek, yalnız emir demek değildir. Ruhsat ile azîmetin ikisi de dindir. "Allahü teâlânın helâl ettiklerini, kendinize haram etmeyiniz!" meâlindeki Mâide sûresi 87. âyet-i kerîmesi; (ruhsat, izin verilen şeyleri inkâr etmeyiniz! Bunları haram etmeyip de, terk eder, çekinirseniz zühd olur, iyi olur. Yapması ise, günah olmaz) demektir. Hadîs-i şerîfte; "Sünnetimi kabûl etmeyen benden değildir!" buyuruldu ki, ruhsat, izin verdiğim şeyleri kabûl etmeyip, kendine sıkıntı veren benden değildir demektir.