Evliyâkabrinden ancak edepli olanlar feyiz alır!

Dirilerin yaptığı duâların ölülere fayda vereceğini, âlimler söz birliği ile bildirmişlerdir.

İsmâil Necâtî Efendi Anadolu velîlerinin meşhurlarındandır. 1839 (H.1255) senesinde Karabük'ün Safranbolu kazâsının Oğulveren köyünde doğdu. İlk tahsîline Müftî Mehmed Hilmi Efendiden ders alarak başladı. Sonra İstanbul'a gidip değişik hocalardan okuyup icâzet aldı. Ruûs imtihânını kazanarak Bâyezîd Medresesi dersiâmları arasına katıldı. Huzur dersleri muhataplığı ve muharrirlik vazîfesi yaptı. Tasavvufta hocası, Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleridir. Hocasının ikinci halîfesi olup, onun vefâtından sonra 1911 senesinden îtibâren Gümüşhânevi Dergâhı şeyhliği ona verildi ve vefâtına kadar bu vazîfeyi yürüttü. İlk İstanbul Müftülüğü vazîfesi de ona verilmiştir. 1921 (H.1338) senesinde İstanbul'da vefât etti. Derslerinde buyurdu ki:

Bir mescide vakf veya hediye edilen mumun yarıdan azı kalsa, imamın, müezzinin alıp evine götürmesi âdet olan yerlerde almaları câiz olur. Tarladan alacağı mahsûlün belli kısmını Ömer'e vereceğini vadedince, vermesi lâzım olmaz. Verirse, iyi olur. Yabancı kadınla bir yerde yalnız kalmaya(Halvet)denir ki, haramdır. Fakat, borçlusu kadın kaçarsa, arkasından evine girip, borcunu almak, ihtiyâr kadınla kalmak ve aralarında perde olunca kalmak câiz olur.

Erkeğin, nikâh ile alması ebedî haram olan kadınların, meselâ zevcesinin annesinin ve büyük annelerinin ve kendi halasının, teyzesinin ve anası, babası halalarının, teyzelerinin başlarına, kollarına ve bacaklarına şehvetsiz bakması câizdir. Süt ile akrabâ da, neseb ile akrabâ gibidir. Âhıret kardeşi böyle, akrabâ değildir.